Ankara'dan bu kadar çok gitmek isterken ama nereye gitmek istediğimi de çok bilmezken (koç burcu mevzuu sonra tartışılsın) geçenlerde bir gece canımız sıkılınca evden çıkıp Sakarya'ya Blues'a gidince, Ankara'yı, insanın doğduğu yerli mi yoksa doyduğu yerli mi olduğunu, burada doyup doymadığımı, Ankara'lı sayılıp sayılmayacağımı veya bunu isteyip istemediğimi düşünürken birden bire farkettim ki ben hayatımın neredeyse yarısını burada geçirmişim. Yaaaaa öyle olmuş vallahi, ben buraya 1993 yılında geldim. Şimdi 2009 desek 16 yıl olmuş, eee 32 yaşındayım, kıt matematik zekamla da hesaplayabildim ki, hayatımın neredeyse yarısı burada geçmiş ve birçok eski şeyi biliyorum. Ne bileyim, Blues'u, LightBar'ı, Graffiti'yi, Atakule'nin tek alışveriş merkezi olduğu zamanları, hatta bitmek bilmeyen metro inşaatını ve heryerin kazılmış halini, ve belki şimdi aklıma gelmeyen daha bir sürü şey daha, şuanda varolmayan, veya çok değişmiş olan yerlerin eski zamanlarını biliyormuşum. Vay be.
Blues 1989 da açılmış, Sakarya'da yıllardır aynı yerde hizmet veren, ve mekan tadilat yapılarak şuan farklı hallere bürünmüş olsa da ne çaldığı müzik türünü ne de ismini hiç değiştirmemiş bir rock bardır, bizim jenerasyon çok iyi bilir ki, Blues Ankara'nın itfaiye meydanından alınmış yıpranmış deri montlu, uzun saçlı, küpeli, her daim düşünceli oğlanlarının ve saçları dağınık, uzun etekli, koyu renk ojeli, çok takılı, pek düşünceli kızlarının yani bütün rocker fucker tayfanın takıldığı en ünlü barlarından biriydi, o zamanlar sanıyorum 1989 ile 1998 arası felandı, ben o zamanlarda Blues'u çaldığı müzikler ve takılan yakışıklı oğlanları ile pek severdim de, piknik masası tarzı siyah oturakları ve masaları, çok karanlık ortamı, küçücük ve her daim pis olan tuvaleti nedeniyle pek sevmezdim. Sonradan Blues mekanını komple yeniledi, iç dizaynı çok güzel oldu, in gibi karanlık ortam hafif ışıklarla aydınlatıldı, bütün duvarlar ahşap kaplama oldu, masalar sandalyeler duvarlarla uyumlu ahşaba döndü, bu şehrin popo dondurucu soğuğunda Sakarya'ya keyifle bakacak bir bar oldu (zaten öyleydi de..biraz daha öyle oldu) fakat kabusum olan tuvalet değişmedi, temizlikçi değişmiş olacak ki biraz daha temizdi fakat küçüklüğünden hiçbir şey kaybetmemişti. Dedim ya geçenlerde gittik diye, sanıyorum el değiştirmiş, zira yıllar yılı görmeye aşina olduğumuz adamlar yoktular. Bu el değiştirmeyle, Blues'a logo yapılmış, bu logoya uygun güzel ve şatafatsız aydınlatmalar asılmış, yeni fotoğraflar asılmış ve yan taraftaki dükkan alınarak mekan genişletilmiş. Genişletilen tarafla birlikte tuvalet büyümüş (yaşasııın), ve bir köşeye 2 adet dart asılmış. Çok yakışmış çok güzel olmuş. Artık bizden başka hiçbir arkadaşımızın takılmadığı Sakarya'da (evlenenler evlenmenin evde oturmak olduğunu sandılar, çalışmaya başlayanlar çok yorulduklarını ifade ettiler, bence hepsi boştu ama...), Blues çok daha güzel olmuş, tam olarak nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama çok daha dost bir ortam olmuş, çok daha huzur dolu olmuş, çok daha 30 lu yaşlar olmuş. Etrafa hayretle baktığımızı gören sahiplerinden biri olduğu düşündüğümüz adam nooldu gibisinden bakınca, "değiştirmişsiniz güzel olmuş" dedik, adam "baya oldu" dedi ukelaca, hani "amma da az dışarı çıkıyormuşsunuz siz de" diyen bir ifade ile, biz de soktuk tabii lafı "biz buranın 15 sene önceki halini biliriz" diye... Herşeye rağmen ben Sakarya'yı seviyorum yahuu.....