Kimse evlenmese Ankara dışına da çıkacağımız yok, ya bugünlerde, o yüzden her ne kadar ve her geçen gün bekarlığın sultanlık olduğuna inancım artıyorsa da, Ankara dışına çıkmak için bir vesile oluşturduğundan herkes evlensin istiyorum, herkes evlensin ama Ankara dışında evlensin...hehe.. Umut ve Rabia da Ankara dışında evlendiler, Eskişehir'de..ve yıllar yılı binbir türlü anısını dinlediğim, çocukluk arkadaşlarımdan birinin yaşamını sürdürdüğü yakın ama görülmemiş bir şehir olan Eskişehir'e yolumuz düştü. Deniz'in hastalanması nedeniyle aman gittik aman gidemedik heyecanını son dakikaya kadar yaşadık ve bu nedenle de yola azıcık geç çıktık. Güzel bir otelde kaldık, Namlı Otel tavsiye ederiz. Otele yerleştik, sonra otelin karşısında bulunan ama adını bilmediğim bööyle koca avizeleri olan han gibi bir yerde birşeyler içtik, çok güzel bir yerdi de adı neydi acaba...Çarşıyı gezdik, yobazlıktan çok uzak görünen insanları keyifle yaşasın diye düzenlenmiş bu şehir; aynen Ankara gibi, böyle kurak mı kurak kokan, ama tam tersi olduğu besbelli bir şehir, ama o tramvay işini sevmedim, her an ezilebilirim kaygısı yarattı bende..meğer şehrin havası ordaymış ama ben sevmedim, cinslikten herhalde..Sonra hep methini duyduğum çiğ börekten yemeğe gittik, çok güzeldi ama çok yağlıydı dokundu biraz, bir de ondan az önce burger yemiştim üstüne de 4 tane börek yiyince sanırım çok oldu üstüne soda içmem gerekti, hafta içi rejim yapıp haftasonu abartan obur insan modeli. Sonra geceleyin çocukluk arkadaşım Canset de geldi, faytona bindik, o da çok güzeldi, ama fayton deniz olan şehirlerde daha güzel oluyor, itiraf etmeliyim. Barlar sokağına gittik, bir yerde oturduk, çoook kalabalıktık, sohbet muhabbet, sonra ben Deniz'i alıp otele döndüm, uyuttum sonra yatağa yatıp kitap okudum, otel odasında kalmayı hep sevmiş hatta aslında sürekli otel odalarında yaşayabileceğini düşünen bir insan olan bana çok iyi geldi bu..böyle sessiz, sakin, yalnız, otel odası, kitap ve yanıbaşında uyuyan bıcırık, ruhum dinlendi....koca da lise arkadaşlarıyla takıldı, onun da ruhu dinlenmiştir sanırsam. Ertesi gün kocanın lisesine gittik, arkada bulunan tel örgünün deliğinden içeri girdik, anıları tazeledik, yıllar yılı anılarını dinlediğim bu okulu görmek değişik oldu, güzel oldu. Sonra esas oğlan ve esas kızın kır düğünlerine gittik, tebrik ettik, oynadık, öptük, Deniz'in peşinde koştuk. Rabia'nın gelinliği çok güzeldi ve çok yakışmıştı. Sonra malın önde gideni olan ve her daim çorak görünen şehrimize doğru geri yola çıktık, Eskişehir'i çok sevdim, çok beğendim ama yaşamak isteyecek kadar değil sanırsam, deniz olmayan şehirler beni o kadar da cezbetmiyor ya, ondan...
3 yorum:
anılcım, namlı otelin karşısındaki yerin adı 'haller', eskiden oralar halmiş, sonradan bu adı almış. bi de o tramway saatte max. 10 km hız yaptığı için hayatta ezmez, ezemez, her sabah çektiğim ezadan biliyorum 'yetiştim yetişemedim' şeklinde..:))
olsun ama yaa tramvay bize korna çaldı karşıya geçerken tırstım, bi de kaptan çok pis baktı..
Eskişehir maceramızın blogunu ne güzel yazmışsın. Bana gerek kalmadı. Zira bir macerayı yazamadan diğerini yaşıyorum. Okumaya yazmaya yetişemiyorum.
Yorum Gönder