Öncelikle söylemeliyim ki diğer Paul Auster romanlarına göre çok kolay okunuyor Leviathan. Olay örgüsünün karmaşıklığı arada bir kafada kargaşa yaratsa da, oldukça renkli, şaşırtıcı ve polisiye tadında sahneler romanı kolay okunur kılıyor.
"...Altı gün önce Wisconsin'in kuzeyindeki bir yol kenarında, adamın biri kendini havaya uçurdu. Hiç tanık yoktu, ama anlaşıldığı kadarıyla, yapmakta olduğu bomba kazayla patladığı sırada, adam yola park ettiği arabasının hemen yanındaki çayırda oturuyordu...."
Bu cümleyle başlayan bir romanın nasıl bir heyecan ve merak yarattığı ortada değil mi. Romanın anlatıcısı Peter Aaron, ölen adam Benjamin Sachs dır. Fakat, romanın başında henüz kimliği belirlenememiştir. Polis Peter Aaron’ın telefon numarasını Sachs’ın cüzdanında bulmuştur ve olayı soruşturmaya gelirler. Aaron hiçbir bilgi vermez, ve okuyuculara polis olayı çözmeden Sachs’ın hikayesini yazıp bitirmesi gerektiğini söyler. Okuyucuya da bu noktadan sonra düşen de geceli gündüzlü bir okuma planı yapmak olur. Çünkü Aaron ve Sachs oldukça heyecanlı ve karmaşık bir kimlik sorgulama sürecinden geçerken, bu süreçte etki gösteren en az kendileri kadar ilginç karakterlerin de hayatlarına da tanık oluruz. Leviathan Sachs’ın yarım kalan romanına verdiği isim, fakat tamamlayamadığı için Aaron’da romana (dolayısıyla Auster da) Leviathan adını vermiş. Leviathan ismi çok alakasız gibi görünse de, biraz okuma yapınca alaka anlaşılıyor aslında. Leviathan, Tevrat ve İncil'de kötülüğü temsil eden bir su canavarının adı, kavram olarak ise 1651 yılında Thomas Hobbes tarafından "Leviathan" adlı eserinde mutlak güç ve yetkilere sahip egemen bir devleti ifade etmek üzere kullanılmış (detaylı bilgi için tık). Romanın ismiyle içeriği arasındaki alaka da sonlara doğru çözülüyor okurun kafasında. zaten.
Romandaki tesadüf ve karşılaşmaların zaman zaman Cüneyt Arkın filmi tarzı olması beni biraz rahatsız etti, sanki Auster kaptırmış yazmış o noktada da bir çıkış noktası bulamamış ve öylesine bir karşılaşma uydurmuş gibi eğreti durmuş bazı kısımlar ama yine de okunası tabii. Çok değişik ve çılgın karakterler var. Maria da en çılgını diyebilirim, belki de hepimizin aklından bir dönemde geçmiş fakat cesaretini bulamadığımız şeyleri gerçekleştiren sanatçı bir kişilik Maria. Bazen aklına esiyor hergün değişik renkte yiyecekler yiyor, pazartesi turuncu günü mesela sadece hvuç, kavun, salı kırmızı günü sadece domates, hurma vs. yer, veya tanıştığı çok yakışıklı ama giyimi zevksiz bir adamın gardrobunu güzelleştirmeyi amaç ediniyor ve kimseye de söylemeden her sene ona imzasız bir armağan gönderiyor. 14 yaşından beri aldığı doğum günü hediyelerinin tümünü saklıyor, hepsini yıllara göredizilmiş ve paketli olarak üstelik. Üniversiteyi ırakıp bir Dodge kiralıyor, Amerika turuna çıkıyor. Her eyalette 1-2 hafta kalıyor, garsonluk falan yapıp para kazanıyor, sonra yoluna devam ediyor, başına abuk olaylar gelinceye kadar. Yolda bir telefon defteri buluyor tesadüfen, açıyor rastgele insanları arıyor, tesadüfi karşılaşmalar ayarlıyor, insanları çözmeye çalışıyor. Böyle değişik, böyle özgür bir kadın Maria.
Aslında tüm roman boyunca neredeyse tüm karakterlerin kimlik arayışlarına tanık oluyoruz. Bunlar akıllı, yetenekli insanlar, kendilerine ve çevrelerine nasıl faydalı olabileceklerini sorguladıkları kadar içinde yaşadıkları düzeni ve sanatlarını da sorgulayan karakterler. Okunası bir roman.
Can Yayınları, 7. Basım (1. Basım 1994), 225 sayfa
Aslında tüm roman boyunca neredeyse tüm karakterlerin kimlik arayışlarına tanık oluyoruz. Bunlar akıllı, yetenekli insanlar, kendilerine ve çevrelerine nasıl faydalı olabileceklerini sorguladıkları kadar içinde yaşadıkları düzeni ve sanatlarını da sorgulayan karakterler. Okunası bir roman.
Can Yayınları, 7. Basım (1. Basım 1994), 225 sayfa
6 yorum:
Ben de sevmiştim. Kitap eleştirilerini seviyorum çok! Seni de seviyorum uleeeyn! (sevgi dolu bir pazar günü!)
biricik sadik yorumcum.senden baska yorum yapan da yik heeee:)pozitif yorumlarinla gaza geliorm valla;)
Ben de Görünmeyenler adlı kitabını aldım.Henüz başlayamadım,okudun mu ?
merhaba buğday,henüz okumadım onu:)sen okuyunca yazarsan yorumlarını sevinirim.
bloğunuzu yeni keşfettim. okuyup okuyup yorum yazmayanlardan olmayayım dedim :) leviathan'ı bitirmek üzereyim ve çok zevk alarak okuyorum. bundan sonra takipçinizim :)
merhaba didem,hoşgeldin :)
Yorum Gönder