Öncelikle ismi nedeniyle toplum içinde tepki alacağınız bir roman diyerek başlamak istiyorum. "Aaaa psikopata bak ne okuyor" diyen bakışlarla karşılaşmanız çok yüksek ihtimal, "aaa şu annesinden nefret eden tipe bak" diye yargılayan bakışlarla keşismeniz olası, ya da arkadaşlarınızdan birinin "ismi bu olan bir kitabı hayatta almam" demesiyle tartışmanıza yol açması kesin olan bu romanın ismi üstüne üstlük öyle büyük puntolarla yazılmış ki on metre öteden seçilir, o derece. İnsanları gıcık etmeyi hatta bazen rahatsız etmeyi severim, bu yüzden gerine gerine okudum desem yalan olmaz. Gelelim içeriğine....
İlk sayfada Melek Anne ve oğlu Tayfun çıkınca karşıma, "hmmnnn, tam da beklediğim şekilde bir nevi oedipus kompleksine maruz anne oğul hikayesi okuyacağım" dedim. Romanın ilk bölümleri gerçekten de böyle, aşırı ilgili ve kontrolcü anne oğluna sürekli aşık olduğunu söylemekte, oğul ise bu aşırı ilgi ve kontrolün üzerine sinen bunaltısını satır aralarında çıtlatmakta fakat "aşk" meselesi gündeme gelince yağları erimektedir. Kontrol manyağı insanlardan nefret ettiğimden Melek Anne'ye romanın başında uyuz oldum, bu uyuzluk romanın sonuna kadar da devam etti. Öyle ki, bu psikopat kadın sabah oğlunu kaldırmadan önce, bu arada oğlan 17 yaşında, o gün giyeceği gömlekten kravatına hatta çorabına kadar hazırlar, ve annesine körkütük bağlı Tayfun da hazırlananları aynen giyer. Bir yandan uyuz olur olmasına da, kahvaltıdan sonra annesi "omuzlarıma masaj yapar mısın" diyip de masaja başlayınca "senin ellerin gibisi yok" diyince içinin yağları erir. Bu Melek Anne ailedeki tek kadındır bu arada, kocası ve iki oğlu vardır. Hepsini aynı şekilde kontrol etmektedir, ve hepsi de hayatından memnundur. Her birine ayrı ayrı kahvaltı, giyecek hazırlar, gönülleri kırılmasın diye ama formuna da dikkat ettiğinden hepsiyle sofraya oturur, küçücük bir lokma atar ağzına onlarla kahvaltı ediyormuş gibi davranır. Erkekler bütün bu davranışları yer ve mutlu olurlar. Bir yerlerden tanıdık geldi mi??? Bütün erkekler benzer tavırlarla yetiştiriliyorlar bence, belki romanda anlatım biraz abartı olabilir ama anneleri tarafından böyle el bebek gül bebek, "aman da benim oğlum pek süper" diyerekten yetiştiriliyorlar, sonra da eşlerinin ağızlarına ediyorlar. Kadınların yetiştirdiği erkekler gidip başka kadınları rahatsız ediyorlar, anlamış değilim. Neyse konumuza dönersek, öncelikle Sezgin Kaymaz'ı bir erkek olmasına rağmen anne-oğul arasındaki bu hastalıklı ilişkiyi bu kadar iyi anladığı ve bu kadar güzel abarttığı için çok sevdim.
Bu girişin ardından ben ensest bir ilişki gibi vurdulu kırdılı bir aksiyon dram beklerken, roman pek tabii ki de hiç ummadığım, hatta çoğu zaman "oha hayalgücüne bak" dediğim olaylarla devam etti. Bu romanı tahmin edemezsin okuyucu, açık ve net söylüyorum. Romana dair anlatacağım her şey bu dakikadan sonra "spoiler" olacak, ve bu romanda "spoiler" gerçekten de tadı çok fena kaçırır.
Yine de hatırlamak için yazmalıyım; çocuklara karşı yetişkinlerin olumsuz davranış modellerini yetiştirme yurdunda kalan çocuklar ve yurt müdürleri aracılığıyla öyle bir anlatmış ki yazar, her bir kelime yüzünüze patlıyor. Bazı bölümleri gece herkes yattıktan sonra cılız bir tepe üstü ışıkla okuduğumu ve biraz da tırstığımı söylemeliyim, bazı bölümler cidden ürkütücü. Yurt müdürlerinin sonradan düştükleri durum ve hallerini gördükçe çok çok eğlendim. Kerem'in saf saf konuşmalarına kah kah güldüm. Sonlara da doğru ise şaşırdıkça şaşırdım. "Yeryüzünün aslında iki yüzü olduğu" fikrine bayıldım. Tüm roman Ankara'da geçiyor, neredeyse tüm sokaklar tanıdık. Yazarın diğer romanları da sırada.
Hemen okuyun bence.
S.54 "Yavrum...öhhö... niye öyle diyorsun bakıyım sen?.. çok ayıp değil mi?"
"Ne?"
"Hani, dedin ya demin...din dersi dinlemeyecem diye...ayıp bak...çok ayıp ve çok günah!"
"Niye?"
.......
"Yav, ne demek niye?...bizi Allah yaratmadı mı oğlum?"
"N'olmuş? Yarattıysa başımıza mı kakıyo? Yarattı işte..."
S.55 "Hiç düşünmüyorsunuz. Bakın anlatayım...Sevap şart, günah yasak...değil mi?..O zaman, günah da şart demektir bu...çünkü, neyin sevap olduğunun anlaşılabilmesi için, neyin günah olduğunun anlaşılması gerekir...günah olmazsa sevap da olamaz..ikisi de var olduğuna göre, demek ikisi de şart!..."
İletişim Yayınları, 7. Baskı 2009 (1.Baskı 1998), 365 sayfa
2 yorum:
Sezgin Kaymaz'a bayılırım. İlk okuduğum kitabı buydu ve çok sevmiştim. Sonra bütün külliyatını devirdim. Fantastik öge barındırmayan öykü kitabı "Sandık Odası" ise en beğendiğim oldu, öneririm, sevgiyle...
benim de ilk Sezgin Kaymaz kitabımdı:)diğerleri sırada ama bir çırpıda okuyup bitirmek de istemiyorum.bakalım devamı gelecek:)
Yorum Gönder