Anlatılan tüm bu acı dolu hikaye yaşayanın kaleminden gelseydi çok daha fazla etkilenirdim büyük ihtimalle, her ne kadar kız çocuğunun dilinden " ben" olarak anlatılsa da herşey, arada tanınmış bir yazarın kalemi olması, "böyle olmamalı" diyen kızgınlığımı "bunlar kurmaca mı?" diyerek geçirmeye çalışmama yol açtı. Etkilenmedim mi yani, yok, fena derecede etkilendim. Geceleri uyumakta zorlandım bile diyebilirim hatta (yatmadan önce 5-10 sayfa okuma alışkanlığımdan, yoksa psikopat mıyım bu romanı yatarken okumayı adet edineyim). Şebnem İşigüzel'in neredeyse tüm kitaplarını okudum, neyle karşılacağımı da biliyordum ama yine de hazırlıksızdım tabii ki de, okurken çarpıldım, bazen midem de bulandı.
Konu genel olarak hayata çile çekmek için gelmiş insanlardan biri olan 11 yaşındaki bir kız çocuğunun başından geçen kötü olayları anlatıyor. Bir çocuk istismar edilerek nasıl mahvedilir açık açık ve dümdüz yazmış İşigüzel, olaylar o kadar çarpıcı ki, dili ne kadar güzeldi çok ayırdına varamadım; ama, nasıl okurken kendini kaptırıp doludizgin okuyorsa okur, yazar da aynen öyle yazmış, dümdüz dediğim o. Sanki oturmuş masasının başına kaptırmış kendini yazmaya, bitirmeden de kalkmamış. Öyle nasıl çarpıcı olurum, nasıl okurun yüzüne bu çarpıklıkları şöyle şiddetle vura vura anlatırım gibi bir derdi de yok bu yüzden. Duygu sömürüsü yok, akıllı bıdıkçılık yok, farklılık kaygısı yok, iddia yok, neyse o. Bir annenin çocuğun hayatındaki önemi bir kez daha çekti dikkatimi, neysek bu hayatta en çok annemizin ettiklerinden oyuz aslında, ve annemiz koruduğu kadar korunup onun bizzat verdiği ve/veya izin verdiği kadar zarar görüyoruz. Tavsiye ediyorum okuyun, ama kitabın inceliğine kanıp da bir çırpıda okuyacağım diye kasmayın, bu da benden söylemesi. Seviyorum ben bu kadını ya.
Bu arada kapak tasarımı da çok güzel, anlamlı ve romana çok uygun.
Bu arada kapak tasarımı da çok güzel, anlamlı ve romana çok uygun.
S.59...Ben bazen çok dalgın oluyordum; kafamın içinde kocaman bir dünyayı taşımaktan yorulmuş, aklımdan geçenleri fısıldamış oluyordum farkında olmadan. Yine öyle olduğunu sanmıştım. Bu defa düşündüklerimi usul usul anlatayım istedim. Kör olsa, beni görmese bile, birisiyle konuşmuş olurdum. Çünkü çok yalnızdım ben. Okul yolunda, okul servisinde, okulda, dönüş yolunda, okul formamla gidip çalışmaya koyulduğum Kaplıca Oteli'nde, eve döndüğümde, küçük bir bebek gibi beline kadar çiş kaka içinde kalmış ninemi temizleyip onu beslerken ve onun mırıldanmalarını dinlerken, çıkardığı garip sesleri, her akşam yediğim yoğurt, ekmek ve bir elmayla kendi küçük odacığıma çekildiğimde, ödevlerimi yaparken yalnızdım ben. Yalnız olduğumda canım sıkılmazdı. Canım yanmazdı yalnız olduğumda. Yalnız olduğunuzda kimse size zarar veremez. Şimdi sorarsınız, ağabeyin duman gibi odana süzüldüğünde yalnız değil miydin? Benim anlatmak istediğim, gökyüzünde bir yıldız, hem yalnızdır hem değil. Ormanda bir ağaç, hem yalnızdır hem değil. Bunun gibi.
İletişim Yayınları, 2. Baskı 2010 (1. baskı 2010), 157 sayfa
4 yorum:
Bir süre önce ben de okudum bu kitabı ve aynen yazdıklarınızı hissettim. "Yok ya bu kadar da olur mu, abartmış" diye düşünmek istedi bir yanım, diğer yanım "Olabiliyor ne yazık ki" diye vahlandı. Şebnem İşigüzel'i "Resmigeçit"i okurken fazla abartılı bulmuş ve okumaktan vazgeçmiştim ama dayanamadım bunu da aldım elime. Almaz olaydım demek geldi içimden. Çok can acıtıcı çok...
Ben yine de en çok "Kaderimin Efendisi"ndeki öyküleri seviyorum, özellikle beni çok etkileyen ilk öyküyü...
ben de bir süre çıkaramadım aklımdan tabii :)ama üzerine okuduğum da tuz biber oldu :) o da geliyor sırada.
Çok merak ettiğim kitaplardan biri, ama bir türlü elime geçiremedim. Şimdi siz böyle yazınca daha bi' merak ettim :)
merhaba zeynep,okuma tavsiye ederim :)ama şiddetle değil,yazarın en iyisi değil bu :)
Yorum Gönder