Beni en çok etkileyen cümlelerden biri oldu bu. Daha doğrusu cümlenin içeriği demeliyim, anneannem öldükten sonra hep bunu düşünmüştüm, ne yaşadı bu kadın, ne iz bıraktı dünyada sadece ve sadece bize kokusunu bıraktı hala duyumsadığım, böyle düşünürken de çok garip geliyordu "hayat", sonra sonra düşündüm 1 oğlu, 3 kızı, 1 gelini, 3 damadı var, ben ve diğer torunları var, yeğenleri var, abimin (kuzenim) çocuğunu görebildi ama o da hatırlamaz büyük ihtimal, öyleyse en küçük teyzemin küçük kızı biliyoru en son bu kokuyu; çıkarımım ise şuydu anneannem en küçük kuzenim öldüğünde ölmüş olacak (sıralı ölüm olursa, umarım, inşallah, amin), bütün bu saydıklarım içinde en küçük o çünkü, bu kokuyu hatırlayacak. Ölen herkesle ilgili bu denklemi kurma alışkanlığım var, dünyada bir iz bırakmaya dair takıntılarım var, ondan oluyor sanırım, belki bu günlüğü de ondan tutuyorum, kimbilir. Uzun lafın kısası ben bu cümleyi hep yaşıyorum. (zaten yazarın kalbimdeki konumu geniş bir yer kaplamaya başladı ki "adam tam da benim düşündüğümü yazmış" diyecek kadar yakın, "ben yazacaktım o yazmış" diyecek kadar kıskanç bir hale geliyorum).
Baş kahramanımız Cem'in karısı Serap bir trafik kazası geçirir bitkisel hayata girer, Cem karısına bakar, içten içe hesaplaşır (lar).
Küçüklüğümden beri psikopatça bir düşüncem var, değer verdiğim insanlar beni kırınca elimde olmadan hayalini kurduğum psikopatça bir düşünce. Kırılmanın derecesine göre psikopatlaşır bu, az kırıldıysam "ya ben bir kaza geçirsem hastaneye düşsem ne yaparlar acaba?" veya "kanser olsam bu yaşımda hastaneye düşsem de üzülseler...", çok kırıldıysam "ölsemde görseler günlerini" gibi gibi gibi. Hatta abartıp hayal falan ederim, bir hastane odası ben yatıyorum böyle perperişan...ya da ölmüşüm mezarımın başındayım falan...sonra gelsin beni kızdıranlara dair hal ve tavır canlandırmaları...benim küçük hayalgücü egzersizlerim. Hal böyle olunca kendimi Serap'la, kocamı da Cem'le özdeşleştirip, çoğunlukla hüngür şakır ağlama, yer yer "yaa baak işte böyle göt bu adamlar", yer yer "off Serap ben de aynen böyle yaşıyorum" diyip olaylarla canlı bağlantı kurmam zor olmadı. Hatta bitince "al kocacım bak sen de oku" demeye kadar bile varacaktı da, zor tuttum kendimi. Uzun süreli tanışlıklara dayanan evliliklerde kişileri tek tek ve bir bütün olarak ne güzel çözümlemiş Murat Gülsoy, sorgulamış demeyeceğim, anlatmış işte, çok iyi anlamış ki, güzel güzel anlatmış. 20 li yaşlarda neydik, 30 larda neyiz, şimdiki 20 ler nerede, biz hayatın neresindeyiz, ne istemediğimizi biliyor muyuz ki ne isteyelim gibi bizim kuşağa (70-80 doğumlular) mahsus olduğuna inandığım çıkmazlar ara sıra Cem'le çıkıyor ortaya. Bizim kuşak tabir ettiğim kişiler daha farklı bir zevk alacaklar okurken, daha değişik bir tad alacaklar, "aaa ben de böyle düşünüyorum" tadı. Hemen okuyunuzzz.
Daha önce başka yazarlarla ilgili bahsetmiştim, küçüklükten beri en güzel yemeği en sona, en güzel pastayı en sona bırakırım, hemen yemeyeyim diye de diğerlerini yavaş yavaş yerim ya, Murat Gülsoy'da tabağımdaki en lezzetli kurabiyelerden biri oldu. Bütün romanlarını alıp bir çırpıda okuyabilecekken, tabağım boş kalmasın diye bekletiyorum onları.
Daha önce başka yazarlarla ilgili bahsetmiştim, küçüklükten beri en güzel yemeği en sona, en güzel pastayı en sona bırakırım, hemen yemeyeyim diye de diğerlerini yavaş yavaş yerim ya, Murat Gülsoy'da tabağımdaki en lezzetli kurabiyelerden biri oldu. Bütün romanlarını alıp bir çırpıda okuyabilecekken, tabağım boş kalmasın diye bekletiyorum onları.
S.43 Uzunca bir zamandır yaşamını paylaştığı birinin kaza haberini gece yarısı apansız çalan bir telefonla öğrenen bir adam ne hissederse onu hissetmeye çalışıyordu Cem. Hissetmeye çalışıyordu! Gerçekten de...Çünkü böylesine büyük bir acı ve korku onu dondurmuştu. Kendi dışına çıkmış gibiydi. Bedeninni içinde - o güne dek varlığından haberdar olmadığı- farklı bir birim kumandayı ele almıştı. Bu yeni iradenin etkisiyle yaptığı hareketleri dışarıdan izliyordu....
S.44 İşte herşeyin sonu... Serap eğer ölürse, eğer ona bir şey olursa... ben yaşayamam! Tek gerçek buydu. Sade çıplak. Bu düşünce zihninde, bedenin iç yüzeylerinde son sürat yankılanıyordu. Ama ruhunun hiç tanımadığı karanlık bir köşesinden onu çok şaşırtan başka bir ses yükseliyordu: Yaşarsın...Bal gibi yaşarsın...Sıfırlanacaksın...Onunla birlikte öleceksin ve sen yeniden doğacaksın....
2 yorum:
Böyle psikopatca bir düsünce bana da hasil olur ara sira. Gün ortasinda 'Serap'lar...
Murat Gülsoy'un hangi kitabiyla devam makbuldur acaba?
"bu kitabı çalın" olabilir, onu da çok sevmiştim :)
Yorum Gönder