Ben öğrenciyken internet yoktu,
hatta ilk yıllarımda cep telefonu da yoktu –tam kart olmuşum ya-, dolayısıyla
ne bankaların internet şubeleri, ne üniversitelerin online işlem menüleri vardı, her türlü belgeyi çekmecemizde saklamak,
sadece bir gün yapılan ders kayıtlarında okulda bulunmak ve beklemek zorundaydık,
hatta ders kayıt gününü de okula gidip her bölümün kendi katında asılı olan
tarih ve saatlere bakıp not alırdık, sınav sonuçlarını da böyle öğrenirdik,
hocalar notları elle yazıp bölüm katındaki panolara asarlardı, harç yatırmak
için saatlerce bankada sıra beklerdik. Belgeleri çekmecemizde saklardık dedim
ya, her dönem yatırdığımız okul harçlarının makbuzlarını saklamak zorundaydık,
çünkü hayatımız online değildi, arkadaşlarımızla facebook da değil Tenedos
cafede sohbet ederdik, bilmem kaç aylık hesap geçmişimize tek tıkla
ulaşamazdık. Okul biterken öğrenci işlerinin herkese yaptığı üzere çıkaracağı
harç borçlarına karşı bir önlem almak üzere, “Bakınız okuduğum 5 senenin tüm
harç ödeme makbuzları burada” diye hafiften buruşmuş, sararmış, ödeyenin gözü
gibi bakmış olduğu makbuzları hoop diye öğrenci işleri memurunun önüne sererdik. Bir de yurtta kalıyordum ben, ufacık çelik dolaba
sığdırmak zorunda olduğum bir dolu eşyam vardı, makbuzları da kazaklarımın
altına sıkıştırdığım bir kutuda saklardım. Okulu bitireceğim dönemde bana dert
olan iki konudan biri buydu.
Önce diğerini anlatmak istiyorum
ama, okulda şiir dersini veren uyuz mu uyuz bir öğretmenimiz vardı, kanlı
canlı, ılık ılık ders anlatacağı yerde ancak ilk üç sıranın duyabildiği ses
tonuyla hep aynı noktaya bakarak ders anlatıp beni şiirden soğutmuştu resmen
(öğretmenlerle ilgili böyle şeyler söylemek ayıp oluyor belki ama yıllarca o
kadın yüzünden şiir okumadım ben); işte bu kadının dersinden kalmışım ben
rüyalarımda, bir sonraki dönemde de tekrar almayı unutmuşum, hatta mezuniyet
gelene kadar kimse de bana çıkıp dememiş sen bu dersi veremedin diye, diploma
alma zamanı gelmiş öğrenci işlerinde bitişimi alacağım, memur bana tak diye
demez mi “aaa siz şiir dersinden kalmışsınız 2. sınıfta onu vermeniz lazım”.
Rüyanın kabusa döndüğü andır bu, başımdan aşağı kaynar sular dökülür ve ben
kusa kusa çalıştığım dersi tekrar tekrar alacak olmamdan kaynaklı streslere
boğulurum ve bir türlü mezun olamam. Bir türlü mezun olamadığım bu rüyamda
defalarca öğrenci işlerine gelip aynı haberi alırım. En birincisi ise rüyamda sürekli
harç makbuzlarımı kaybettiğimi ve bu yüzden diplomamı alamadığımı görmemdi. Bütün
derslerimi vermişim, okul bitmiş, gönüllerde bir rahatlama havası, bir yandan
ne yapacağım kaygısı ve korkusuyla öğrenci işleri kapısına dikilir, kah
memurların keyfine göre kah kapıdaki sıraya göre bekler de bekler sonra sıra
bana geldiğinde memura harç makbuzlarımı uzatır, memurun makbuzlara bakıp “ama
sizin harçlar eksik” demesiyle panikten paniğe koşar, ağlamaya başlardım. Rüyam
ise sürekli makbuzları sayarak biterdi, tam olan makbuzlar ben öğrenci işleri
memuruna gelene kadar eksilirdi. Hep panik halinde uyanırım bu iki rüyadan, kan
ter içinde, sıkılmış ve sıkışmış olarak.
Mezun olurken kafam nasıl karışıkmışsa,
ne istediğimin nasıl farkında değilmişsem, nasıl yanlış şeylerin
peşindeymişsem, nasıl panik olmuşsam ve bütün bunları nasıl farkında değilsem
bu bilinçaltıma öyle bir kazınmış ki, aynı kabusları hala görüyorum ben. Mezun
olalı ondört yıl oldu be, insaf. Evden çıkarken her seferinde “aman ocak açık
kaldı mı”, “aman ütüyü fişten çektik mi” diye sürekli hayıflanan ve sonunda
kilitli kapıları açtıran, hiç üşenmeden yoldan geri döndürtüp ütüyü ve ocağı
kontrol ettirten, hep dediğim dedik inatçı bir kadın olup da nasıl bu kadar
kararsız olduğuna hiç akıl sır erdiremediğim bir anneyle büyümüş olmanın da
bunda payı olmalı. Hep bir şey unutacağım hissiyle büyümüş bir kadın olmak,
belki de bu nedenle hep beş dakika önce neyi unuttuğunu hatırlamaya çalışarak
yaşamak, hep ana biraz geç kalmışlık hissini hissedip pırpırlanmak, belki de bu
nedenle hep kararsız kalmak, kararsızlıkla geçirilmiş zaman dilimleri
tükendiğinde kararsızlıkla verilmiş kararlar almak, alelacele. Bir restoranda
masayı seçerken kararsız olmak, sonra oturduğun masayı beğenmemek, tabaklar
gelene dek “acaba kalkıp şu masaya mı otursaydık” demek, yemek boyu arada bir o
masaya bakmak, o masaya oturanları kıskanmak, hesabı ödeyip çıkarken bile aklı
diğer masada kalmak, diğer masalarla kafayı bozmak, ruhu bunaltmak. Bu yazıyı
yazarken üniversitenin ilk senesinde her haftasonu ailemin yanına gitmek için
otobüsle gittiğim üç saat süresince dinlediğim şarkıyı dinlemek, üniversitemin
web sayfasını açıp hocalara bakarken özlemek, kaliteli çoğu hocanın kaçtığını
bir kez daha görüp üzülmek, sınıf arkadaşım olan diğer masaların yard doç
olduğunu, çevirmen olduğunu görmek, kıskanmak. Konu çok başka yerlere sapmak, ben bu yazıyı
bitirmek.
2 yorum:
Ben bu yazıyı çok severek okumak... :))
Beni de taa lisede Tarih dersinden soğutmuş bir hoca vardı. Seni öyle iyi anladım ki...
:):) bunca yıl oldu mezun olalı yeni yeni şiir kitapları alıyorum kendime :(
Yorum Gönder