Bu sabah kendimi çok yorgun
hissediyorum. Fiziksel yorgunluğum
sürekli uyuma isteğiyle beni dürtüp duruyor, ofise geleli iki saat oldu ama ben
hala o günlük senin bu günlük benim gezip duruyorum, hiç ama hiç çalışasım yok.
Bu yorgunlukta, kitap okuyacağım diye gecenin bir körüne kadar oturup sabahın bir
köründe kalkmak zorunda kalan bir anne olmamın, ve sabah içtiğim teraflunun
parmağı olmalı en somut bakış açısıyla. Bu yorgunlukta, kışın ve soğuğun da
parmağı olmalı, belki de son bir aydır üst üste yaktığım sigaraların. Bu
yorgunluk bıkkınlığımın da bir eseri olmalı. Bıkkınlığımda alışageldiğim
rutinlerimin parmağı var büyük olasılıkla, bir heyecan kaybetmesi durumu
yaşıyorum en kötü ihtimalle. Alıp başımı gitmek, bomboş bir sahilde kumlarda
uzanmak istiyorum diyeceğim ama çok klişe olduğu kadar fazla iddialı olacak. Bu
heyecan kaybetmesi durumunda bana ancak bütün gün evde oturup, kahve içip, kitap
okumak iyi gelebilir. Bir koltuktan diğerine sürünerekten, heyecan nereye
gittiyse oradan geri gelene kadar.
Bu yorgunlukta, en büyük pay yazıyla
dörtbinaltıyüzkırkbir rakamla 4641 gündür çalışıyor olmama ait olmalı. Dörtbinaltıyüzkırkbir
gün sabah erken kalkıp iflah olmayan iş hayatıma doğru yola çıkmışım. Dörtbinaltıyüzkırkbir
gün deyince az gibi geliyor da yazıyla öndört yıl üç ay onaltı gün rakamla 14
yıl 3 ay 16 gün deyince fark ediyor insan. Yıl hesabı yapınca anlıyor ne kadar
uzun bir zaman olduğunu. Bu hesapta kaldığım fazla mesailer yok tabii, ssk
böyle diyor, 14 yıl 3 ay 16 gündür çalışıyorsun diye. Heyecan kaybetmesi için
yeterli bir zaman mı acaba bu 4641 gün, diğer bir deyişle 14 yıl 3 ay 16 gün,
yoksa bende erken mi oldu? İş’te heyecan kaybetmenin ömrü ne kadar, nereden sonra
yoruluyor insan? Yorulduğu için mi heyecanını kaybediyor, heyecanını kaybettiği
için mi yoruluyor?
Ssk diyor ki, yazıyla
binüçyüzotuzdört rakamla 1334 gün daha çalışmam gerekiyormuş. Diğer bir
deyişle, 5 yıl 8 ay 14 gün daha. Bu sefer de yıl hesabı yapınca az bir zaman
gibi görünüyor, ne komik. Durumun acıklılığına göre rakamlar az ya da çok
geliyor insana. Yaklaşık 6 yıl daha aktif olarak çalışmam gerekiyor, ondan
sonra emekliliğe hak kazanacağım. Tam tamına 18 yıl 3 ay 14 gün sonra ise
emekli maaşı vereceklermiş bana. En pozitif bakış açısıyla aradaki 13 yıl parasız
oturmayı, hala evli olup da koca parası yemeyi kabul edersem, ki onun da öyle
çok bir para kazanmadığını göz önünde bulundurmak suretiyle, 5 yıl 8 ay 14 gün
sonra emekli olabileceğim. Evdeyken çalışmak, çalışırken evde olmak isteyen biraz
dangalak çokça dengesiz bir kadın olarak söyleyebilirim ki emekli maaşımı alana
kadar yani 18 yıl daha çalışırım ben herhalde. E o zaman da en az 85 yaşına
kadar yaşamayı planlamam da lazım, bunun için de sigarayı bırakmam gerektiğini
de yine bir not olarak düşeyim. Heyecanlandım mı…hayır. Evde oturup kitap
okumak o koltuktan bu koltuğa siftinmek istiyorum hala.
Çalışmayı hep sevdim ben yirmili yaşlarda. Sabah
ofise gelmeyi, kahve içmeyi, arkadaşlarla iki lak lak etmeyi, koşturmayı, hiçbir
yere hiçbir şeye yetişememeyi. Bu yazıyı yazarken de evde durup yemek, temizlik
vesaire yaptığımı düşünüyorum da, hemen vazgeçiveriyorum. Zira sengin koca ve/ya
ye ye bitmez bir miras sahibi pamuk bir kadın değilim ki evde o koltuktan bu
koltuğa atıp kendimi kitap okuyayım da viledanın sapıyla hiçbir iletişimim
olamaz, hiç olmadı ki. Belki yanlış bir iş yapıyorum da ondan kaybediyorum
heyecanımı, yirmi yaşında yaptığın işin otuzbeş yaşından sonra seni hala
heyecanlandırmasını beklemek ancak benim gibi iflah olmaz bir polyannanın işi
olabilir sanki. Otuzaltı yaşını doldurmaya birkaç ay kala “yaa ben oturup kitap
çevirmenliği yapsaydım daha mutlu olurdum” demekle de bir halt olmuyor. Çünkü
ben kesin ondan da şikayet ederdim. Zaten benim meslek seçmek gibi bir şansım da olmadı ki, ne önüme çıktıysa onu aldım, bu başka yazının konusu ama...
Aman ya, öyle ya da böyle emekli
olmak istiyorum o kadar. Çalışmadan emekli olmak istiyorum mümkünse. Hem emekli
olayım hem de genç kalayım istiyorum bir de. Mümkansız istekleri istemek
olsaydı işim keşke, bir de para verselerdi üstüne, sonra da emekli olsaydım... ama viledanın sapıyla bir iletişim zorunluluğu olmasın... tamam mı?
8 yorum:
ruh durumumu özetlemiş bir yazıdır..
ne evde kalayım ne işe gideyim..
aslında bir sahil bir dağ iyi bi yer göstersinler orda okuyayım yazayım.. boncuk bile dizeyim.. tamam..
ama o da sıkar..
=)
arada derede şahsiyet bu bence..
azcık dinlenince..
dayanılabilir oluyor
atalet..
Emekli olunca genç kalınıyor merak etme. Bakınız: Ben :P
merhaba atalet abla,ya ben abla diyorum ama yaşını bilmiyorum iyi mi :) yok ya ben işimi sevmiyorum nihayet bunu anladım :(
leylak dalı ablacım,aslında yaşamak istediğim emekli hayatı tam da senin yaşadığın hayat desem abartmış olmam herhalde,resmen kıskanıyor özeniyorum.ama muhtemelen ben senin kadar huzurlu olamam....:)
benzer şeyleri yaşıyorum bende. bir sürü şeye yetişmeye çalışıyorum ama hiç bir şeye yetişemiyorum. kendime hiç vakit ayıramıyorum. iş ve ev arasında bir yaşam tüketiyorum. bazen günlüklerde rastlıyorum, insanlar gezdikleri yerlerden, kesip biçip ürettiklerinden, çocuklarına dair yaptıklarından bahsedip duruyor. bense kitap okumaya bile vakit bulamıyorum.ya bu insanların evlerinde tam zamanlı yardımcıları ya da benim az biraz problemlerim var. hal böyle olunca çalışmak istemiyor, oturup evde kitap okuyup film izlemek istiyorum. en azından..
Annem 42 yaşında emekli olmuştu. Ben 2032 de emekli olucam. Tek umudum, farklı bir gezegende farklı çalışma koşullarıolması ve oraya göç etmek. yani senin durumun iyi coraline. sevgiler...
merhaba serpil, evet herşeye yetişebilen kadınlar da var anlamadım ben de onu ama ben onlardan değilim, yetişemiyor ve sürekli de kendime dırdırlanıyorum, süper yani öyle :)
merhaba selgin, yok ya ne durumum iyi, benim de 2032 felan emekliliğim :)
Yorum Gönder