Benimle bir süre tanış olmuş herhangi birine sorsam "nasıl biriyim?" diye, muhtemelen şunları söylecektir... "herşeye gülen", "gamsız", "rahat", "pozitif", "mutlu" ve hatta "şirin"... evet dışarıdan görünüşüm böyle... bir de üstüne yedi sekiz yaş küçük gösteriyorum... bu da dış görünüşüm... kendime iyi bakmıyorum genlerim öyle şanslıyım sadece. Herşeye gülerim evet doğrudur, zaten herşeye gülünce insan başkaları tarafından "gamsız", "rahat", "pozitif", "mutlu" ve hatta "şirin" olarak da yaftalanıyor, bu da başka bir yayının konusu olsun, çok gülen kendi içinde çok da mutlu olmayabilir, hatta dünyanın en kalbi kırık psikopatı da olabilir kendi dünyasında, ya da gülmek bünyede elinde olmadan bir pozitiflik yaratır böyle kalbi kırık dökük bir polynanna olabilir en iyi ihtimalle ki o da o kadar bilinçsiz bir pozitifliktir ki en umutsuz ortamda bile yine umut dolu bir gülümseme ile herşeyi eline yüzüne bulaştırır.. neyse..başka konu bu...konudan sapma... konudan sapma... Alakalı alakasız herşeye gülebilirim ben ve hatta en gülünmemesi gereken yerlerde bile güldüğüm de olur insanları uyuz edecek kadar, ilkokulda andımızı okurken de gülerdim mesela, Cuma akşamları hep ceza alırdım, marş esnasında güldüğüm, önüm ve arkamda sıralı en az yedi sekiz kişiyi de güldürdüğüm için çıkışta herkesin çıkmasını beklerdim, cezalı cezalı sınıfta otururdum. Sorun andımız veya marşımızda değildi tabii ki, ülkemiz güncel sorunlarından ötürü açıklama gereği duydum ne acıklı da bu da ayrı bir konu, sorun benim efendim. Müzik öğretmenimizin yüz ifadesi, öğretmenlerimiz yüzleri bize dönük saygı duruşunda dururken arkalarından geçerken aval aval bize dönüp bakan kediye takılabiliyor, hiçbir şey görmesem "geçen hafta bilmem kimle şuna gülmüştük" diye eskileri hatırlıyordum. Veli toplantılarında anneme "sizin bu kız çok gülüyor, kendisinin güldüğü yetmezmiş gibi bir de etrafını güldürüyor derlerdi, annem de eve gelince paparayı yerdim tabii "ne gülüp duruyorsun" diye. Taaa ne zaman, günlerden ihracat malzemesi komodinin sevkiyata tozlu teslim edildiği gündü ki, o pek zavallı müşteriye tozlu gidip incileri dökülecek zavallı komidin patronun gözüne takılmıştı, bir acil anonsun ardından sevkiyattan, planlamaya, ihracattan muhasebeye hepimiz patronun odasında asker duruşuna geçmiş, patron hepimizi odasında itinayla kalaylıyorken, şans eseri odada olmayan diğer bütün personel de masalarının altına saklanmaktayken, patronun odasında herkes yere bakıyordu, ortam darbuka derisi gibi gergindi ve fakat ben kendimi tutamıyor gülüyordum. Başımı eğmiştim, gülmekten sarsılıyordum hafif hafif, kendimi sıkmaktan gözlerimden yaşlar inmişti, ve sanıyorum patronum ağladım falan sanmış olmalı ki bana laf sokmamıştı, geçmiş gün o kadar hatırlayamadım. Neyse, bana sıkıntı basan ortamlarda gülmem geldiği gibi, çok ciddi olmam beklenen durumlarda da nerde komik bir yüz ifadesi var ona takılıyorum ben, nerede komik bir yazı var ona ya da.
Bu sürekli gülme hastalığı yüzünden ne kavgalarım kavgaya benzer, ne öfkelenmelerim öfkeye benzer, ne de kırıldıklarım kırgınlığa dönüşür. Herşey uçar gider, hepsi bir yerde benim gülmemle sona erer. Arkadaşıma kırılırım, iki dakika somurtayım anlasın derim, bir dakika sonunda "ya senle şunu şöyle bunu böyle yapmıştık ha ne komikti" der gülerim; hatta bazen açık açık söylerim kırgınlığımı, o da acı çeksin diye, onun acı çekmesine fırsat kalmadan yine gülecek birşeyler bulurum. Annemle tartışırız, annemi bıraksan günlerce somurtur, o somurtur ben gülerim, o somurtur ben gülerim; annemi güldüremem, o kendi isterse güler zaten. Koca kişisiyle acaip kavgaya tutuşuruz, ben mutlaka bir yerinde gülerim ya mutlaka. Ben güldüğüm için de insanlar "aa ne güzel bir sorun da yokmuş be" der, yürür giderler. Gülmek disiplinsizlik demek her yerde, her ilişkide. Disiplin somurtunca sağlanabiliyor belki. Sorunlarla somurtarak yüzleşiyor herkes belki. Ciddi olmakla somurtmak arasında birşeyleri karıştırıyorum ben belli ki...
Neyse, hayatı her an yavşatabilir, gülerek herşeyi unutabilirim, öyle bir potansiyel var bende. Kendime teşhisim budur. Teşhisin kibar ifadesi ise ancak şu olabilir, sorunlardan gülerek kaçıyorum ben yahu.
Nereden çıktı bu konu... ellerim kirli, yıkayacağım, musluk bozuk, tamirci çağırıyorum, tamirci soruyor "sorun ne", yine saygı duruşunda yüzü bize dönük öğretmenlerin arkasından geçen kediye takılıyorum, gülüyorum. Sanki hiçbir sorun yokmuş gibi... yokmuş... az kaldı birbirimizi geberteceğiz biz bu muslukla, bu muslukta bir arıza var diyemiyorum...gülüyorum, sanki ellerim kirli kalsın istiyormuşum gibi. Simgesel anlatımım da muhteşem oldu, farkındayım... bak dayanamadım yine güldüm.
Bu sürekli gülme hastalığı yüzünden ne kavgalarım kavgaya benzer, ne öfkelenmelerim öfkeye benzer, ne de kırıldıklarım kırgınlığa dönüşür. Herşey uçar gider, hepsi bir yerde benim gülmemle sona erer. Arkadaşıma kırılırım, iki dakika somurtayım anlasın derim, bir dakika sonunda "ya senle şunu şöyle bunu böyle yapmıştık ha ne komikti" der gülerim; hatta bazen açık açık söylerim kırgınlığımı, o da acı çeksin diye, onun acı çekmesine fırsat kalmadan yine gülecek birşeyler bulurum. Annemle tartışırız, annemi bıraksan günlerce somurtur, o somurtur ben gülerim, o somurtur ben gülerim; annemi güldüremem, o kendi isterse güler zaten. Koca kişisiyle acaip kavgaya tutuşuruz, ben mutlaka bir yerinde gülerim ya mutlaka. Ben güldüğüm için de insanlar "aa ne güzel bir sorun da yokmuş be" der, yürür giderler. Gülmek disiplinsizlik demek her yerde, her ilişkide. Disiplin somurtunca sağlanabiliyor belki. Sorunlarla somurtarak yüzleşiyor herkes belki. Ciddi olmakla somurtmak arasında birşeyleri karıştırıyorum ben belli ki...
Neyse, hayatı her an yavşatabilir, gülerek herşeyi unutabilirim, öyle bir potansiyel var bende. Kendime teşhisim budur. Teşhisin kibar ifadesi ise ancak şu olabilir, sorunlardan gülerek kaçıyorum ben yahu.
Nereden çıktı bu konu... ellerim kirli, yıkayacağım, musluk bozuk, tamirci çağırıyorum, tamirci soruyor "sorun ne", yine saygı duruşunda yüzü bize dönük öğretmenlerin arkasından geçen kediye takılıyorum, gülüyorum. Sanki hiçbir sorun yokmuş gibi... yokmuş... az kaldı birbirimizi geberteceğiz biz bu muslukla, bu muslukta bir arıza var diyemiyorum...gülüyorum, sanki ellerim kirli kalsın istiyormuşum gibi. Simgesel anlatımım da muhteşem oldu, farkındayım... bak dayanamadım yine güldüm.
4 yorum:
Accık bana mı benziyorsun ne :)
durumumuz fena o zaman ya leylak dalı ablacım :(
daha güzel bir başa çıkma mekanizması olabilir mi acaba? gülmenin faydaları ile ilgili bir ödev hazırlamıştım fi tarihinde, aklıma o ödev geldi yazıyı okuyunca hemencecik, gülümsedim ben de:)
merhaba ebygale :) ödev sonunda ne çıktı peki? iyi bir başa çıkma mekanizması mı yoksa sorunları görmezden gelmek mi? bilemedim.
Yorum Gönder