Günlüğümde en çok yorum alan yayınlar hep bu yazı dizisinin oldu. Bu yazı dizisi sayesinde hiç tanımadığım, hiç görmediğim ama benzer yaşanmışlıklardan muzdarip, bıkkın, yılgın ve öfkeli kadınlarla dertleştik, dedikodu yaptık sadece yazarak. Çokmuşuz biz... onu anladım. Kendi kendime uydurmuyormuşum, benzer ve hatta beter durumlar yaşayanlar varmış. Sevgilisi tıpta okuduğu için benim yüzümden endişelenenler var, onlar meraklanmasın, gününü gün etsin, evlenmesin, şaka, her koyun kendi bacağından asılır, ben kendi yaşadıklarımı yazıyorum. Bu yazı dizisinin devamını merak ediyoruz diyenler var. Evet, bu yazı dizisinin devamını ben de merak ediyordum. Yaşadıkça yazıyor ya insan günlüğüne... Başlamadan önce, her zaman ki gibi, diyorum ki... düşünceler sahiplerini bağlar, "aman da ne güzel, şahane, tadından yenmez, bal dök yala bir meslek sahibi, herkesin evlenmek isteyeceği bir doktorum" diyorsanız, sizi başka günlüklere alalım, zira yayının altına gevrek gevrek yorum yapan bir kaç salak tıp mezununun yorumlarını yayınlamayacağım. Zira 4 nolu yazıma, hayatında tıptan başka birşey okumamış dangalağın biri -dangalak diyorum zira bir takma ad bile kullanamamış yorum bırakırken, ben de kendisine bu ismi uygun gördüm, "adsız" dan daha karakterli en azından - "keşke biraz daha okuyup doktor olabilseydiniz. bu kadar kompleksli olmazdınız belki" diye yorum bırakmıştı...yok alındığımdan değil, kendisinden daha çok okuduğum kesin, en azından okuduklarım işime yaradı, yarıyor o da kesin. Neyse, alınacaklar, bana laf sokmak isteyecekler hadi bakalım başka günlüğe...
Bir insanın mesleği karakterinde büyük değişim yaparmış ben onu gördüm, otuz yaşını geçmiş koca adam da olsan koca kadın da olsan değişiyorsun, kaçınılmaz olarak. Karakterlerimiz altı yaşına kadar gelişiyor, evet çocukluk nasıl geçtiyse, yansımalarını büyüyünce görüyoruz yazıyor kitaplar ama o da bir yere kadar yürüyüp gidiyor zannımca. Teyzem çoktan emekli olmasına rağmen hepimizle yüksek sesle konuşuyorsa, çok gerilere, çocukluğuna inmeye gerek yok, öğretmendi çünkü, sabahları derse girdiğinde elli kişilik sınıfa "günaydın" diyordu, elli kişinin her birine günlerinin aydın olmasını dilerken de sesini yükseltmesi gerekiyordu her biri duysun diye, en saf tahminle. Çok güler yüzlü bir insanken bir zamanlar, patron olup komple ciddiyete bürünen asık suratlı yaratıklar var, sanki gülerek iş buyursa herkes yavşayacak. Bir de iş kıyafetiyle her ortamda tanınan meslekler var, giydiği üniformalarla bütünleşen insanlar var, asıl konumuz onlar zaten. Çok akıllı bıdık başladım, sıkıldım, ama değiştiremedim üslubu bir yandan da, bir de belli bir misyon üstlenmiş bilirkişi havasında yazdım onu da değiştiremedim. Neyse, ne diyordum, üniformalı meslekler...uzak durulası...doktorluk, askerlik, polislik, avukatlık ve hakimlik belki. Üniformasını iş yerinde bırakıp çıkan var çıkamayan var, bir de üniformadan çok memnun olup sabah akşam çıkarmak istemeyenler var. Üniformalı mesleklere toplumsal olarak duyulan bir saygı var mesela. Dünyanın en gerzek adamı da olsan, üniforman üstündeyse kimse sana kötü bir şey demiyor, diyemiyor, aksine bir yağcılık bir yalakalık. Zaman geliyor geçiyor, üniformaya gösterilen bu abartılmış saygı egoda tavan yaptırıyor, etrafımızda Themis kılıklı hakimler ve avukatlar, kendini Ares sanan polis ve askerler, Zeus doktorlar var, listeyi Poseidon kaptanlar, Uranos pilotlar diye de genişletebiliriz tabii. Üniformayı bırakabiliyorsun iş yerinde belki ama egonu bırakamıyorsun. Ego seninle birlikte her yerde. Ego evde, ego arabada, ego yatakta, ego banyoda, mutfakta, salonda, ego her yerde. Doktor,polis, asker karısı olmak diye bir şey var mesela, doktor, polis, asker çocuğu olmanın getirileri var, götürüleri var. Kısaca üniformalı mesleklerin egolarından tırsıyorum ben artık.
Ben tıfıl tıp öğrencisi sevgilimin cerrahlık eğitimiyle birlikte nasıl bir Zeus'a dönüştüğünü izledim, içim yana yana. Tıfıl tıp öğrencisi kısımlarını daha önce detaylı işlemiştim. Çok geçmişti onlar çok. Neyse... Asistan cerrah ilk başlarda egoyu hastanede bırakır gelir, zira çömezdir kimse kaile almaz kendisini, hatta lanet eder bilakis kendisi. Çömezin altına çömez geldikçe sorumluluğu arttığından kelli palazlanır. Baş asistan olduğunda egoyu artık hastanede bırakamaz, yanında gezdirir. Zira hastane gece demez gündüz demez, hafta sonu demez tatil demez arar. Baş asistan olduğunda egoyu ameliyathanede bile bırakamaz çünkü artık hocası hastaları ona bırakır, hastalar hocam hocam peşinde, postalar hocam hocam peşinde, hemşireler hocam hocam peşinde. Doktorlara herkes "hocam" der bu arada. Ben o zamanlarda koca kişisinin bir nevi "hoca" olmaya başladığının farkında değildim, adam hastanede çaycıdan bile acaip doktorluk saygısı görüyor, evde ise "koca" ve "baba" dan öteye gidemiyor, diyorum ya hep doktor moktor, hiç fifi değil benim için, küçük kuzunun da zaten tüm dünyası anası babası, işsiz bile olsalar umru olmaz. İşte bu duruma sanıyorum ego biraz bozuluyor bir süre sonra. "Ya hastanede herkes neredeyse önümde eğilecek hocam hocam diye, eve geliyorum kadın bana diyor ki "sofraya yardım et"", "benim hastam ölüyor, eve geliyorum ana kız şen şakrak, hastanede insanlar acı çekiyor, ölüyor, hemen ortamı gereyim zaten gerginim" diye kendi kendini fitil ediyor olmalı. Sevgili ego, dünyada ölen herkes için üzülmemeyi sayende öğrendim be, sağolasın. Ha bir de ego biraz şamşırıyor kendini tabii bir süre sonra çünkü baş asistanlık büyük hocadan tüm zılgıtı küfrü yediğin bir dönem de aynı zamanda. Hastalardan, hasta yakınlarından, postalardan, annenden babandan, komşu teyzeden, trafik polisinden aldığın bütün gazlar bir yana, büyük hocaların, profesör, docent, yardımcı bilmem ne falan yani, topu bu baş asistana kayar hep, alttaki çömezleri kaile bile almazlar, sanki tüm dünyanın bütün sorunlarının nedeni o baş asistandır, deprem olsa kesin o baş asistanın parmağı vardır yani o derece, ve cerrahlık eğitiminin en kötü noktası bir anabilim dalında kendi döneminde tek baş asistan kalmaktır sanırım. Kendi dönemin içinde seninle birlikte bir ya da iki kişi varsa tadından yenmez, kötünün iyisidir bir nebze çekilebilir belki de. Baş asistanlık egonun kendini şamşırdığı bir dönemdir neticede, "biri dövüyor biri seviyor, ne oluyor" dediği bir dönem. Şanslıysa doktor kişi baş asistanlık kısa sürer. Ve sonra ego uzman olur. Mecburi hizmeti vardır, küfür ede ede atanır. Çoğu Doğu'ya gider, evet biz şanslıydık göreceli olarak tabii.
Uzman olan ego mecburi hizmet için atanınca, hocalarından kurtulur. Artık hocaların adına yatan hastalara bakmaktan terfi ederek kendi adına hasta almaya başlar. Artık profesör, doçent, yardımcı bilmem ne hocası mocası da yoktur ortada, övgüler direkt olarak kucağa alınır, sevilir, okşanır. Artık tam anlamyla bir "hoca"dır ego, performans sistemiyle dövülür, "hoca" diye övülür. Belediye Başkanı'nın karısı hastaneye düşse, ya da es kaza doktor önlüğüyle orada burada bir yerde görse egoyu, o bile "hocam" der. Böyle bir saygın meslek işte. İnsana "haa bak bilmem nerenin bilmem ne başkanı da olsan bir gün elime düşme ihtimalin var" dedirtir. Bazılarının öyle karıları vardır ki, yanında böyle prenses edasıyla gezerler, sürekli bir alkış tutarlar kocalarına gerzek gerzek. İlaç firmalarının elemanları bu "ego"ların önünde ceketini ilikler, yerlere eğilirler hocam hocam diye, öyle gıcık bir iştir "ilaççılık", sonra tabii doktorların arkasından da atıp tutarlar o ayrı. Öyle yalan bir ilişki işte, hoş, iş dünyası yalan ilişkiler her yerde var. Ama bir de bu ilaç firmalarını yiyen doktorlar var o ayrı, karısını yanında sepet gibi kongrelere taşıyanlar, masrafını da ilaççılara ödetenler var, tabii bunun iyi bir tarafı var en azından karısını götürüyor değil mi, bu da bir bakış açısı onlara göre, off daha neler var neler, ilaççılarda doktorun ar ve namusuna gore değişkenlik göstermek üzere izzet-i ikramda sınır yok öyle diyeyim ben de gerisini senin hayal gücüne bırakıyorum, ama bu konuyu da daha önce konuşmuştuk, geçelim...biz egonun gelişim sürecinden bahsediyorduk...
Bu egonun bir de kendi anasından babasından gördüğü ilgi ve alaka vardır ki belki de en tehlikelisi bu olur. Es kaza ziyarete gidildiyse, bütün sülale muayene edilir, bütün eş dost ilacını kapar gelir. Sünnet olan çocuk misali malum yerden herkesin haberi vardır ve bunu kutlamak, eline de bir asa tutuşturmak gerekir. Sanırım ego bundan sonra sürekli alkış bekler. Bazı ailelerin beklentisi bitmez, egoyu profesör olana dek alkışlamak isterler... çünkü bilmezler buraya gelene kadar nelerin elden gittiğini...
Yoruldum ya yazmaktan... devamı sonra olsun. Bir daha sinirlenmem lazım...
Bir insanın mesleği karakterinde büyük değişim yaparmış ben onu gördüm, otuz yaşını geçmiş koca adam da olsan koca kadın da olsan değişiyorsun, kaçınılmaz olarak. Karakterlerimiz altı yaşına kadar gelişiyor, evet çocukluk nasıl geçtiyse, yansımalarını büyüyünce görüyoruz yazıyor kitaplar ama o da bir yere kadar yürüyüp gidiyor zannımca. Teyzem çoktan emekli olmasına rağmen hepimizle yüksek sesle konuşuyorsa, çok gerilere, çocukluğuna inmeye gerek yok, öğretmendi çünkü, sabahları derse girdiğinde elli kişilik sınıfa "günaydın" diyordu, elli kişinin her birine günlerinin aydın olmasını dilerken de sesini yükseltmesi gerekiyordu her biri duysun diye, en saf tahminle. Çok güler yüzlü bir insanken bir zamanlar, patron olup komple ciddiyete bürünen asık suratlı yaratıklar var, sanki gülerek iş buyursa herkes yavşayacak. Bir de iş kıyafetiyle her ortamda tanınan meslekler var, giydiği üniformalarla bütünleşen insanlar var, asıl konumuz onlar zaten. Çok akıllı bıdık başladım, sıkıldım, ama değiştiremedim üslubu bir yandan da, bir de belli bir misyon üstlenmiş bilirkişi havasında yazdım onu da değiştiremedim. Neyse, ne diyordum, üniformalı meslekler...uzak durulası...doktorluk, askerlik, polislik, avukatlık ve hakimlik belki. Üniformasını iş yerinde bırakıp çıkan var çıkamayan var, bir de üniformadan çok memnun olup sabah akşam çıkarmak istemeyenler var. Üniformalı mesleklere toplumsal olarak duyulan bir saygı var mesela. Dünyanın en gerzek adamı da olsan, üniforman üstündeyse kimse sana kötü bir şey demiyor, diyemiyor, aksine bir yağcılık bir yalakalık. Zaman geliyor geçiyor, üniformaya gösterilen bu abartılmış saygı egoda tavan yaptırıyor, etrafımızda Themis kılıklı hakimler ve avukatlar, kendini Ares sanan polis ve askerler, Zeus doktorlar var, listeyi Poseidon kaptanlar, Uranos pilotlar diye de genişletebiliriz tabii. Üniformayı bırakabiliyorsun iş yerinde belki ama egonu bırakamıyorsun. Ego seninle birlikte her yerde. Ego evde, ego arabada, ego yatakta, ego banyoda, mutfakta, salonda, ego her yerde. Doktor,polis, asker karısı olmak diye bir şey var mesela, doktor, polis, asker çocuğu olmanın getirileri var, götürüleri var. Kısaca üniformalı mesleklerin egolarından tırsıyorum ben artık.
Ben tıfıl tıp öğrencisi sevgilimin cerrahlık eğitimiyle birlikte nasıl bir Zeus'a dönüştüğünü izledim, içim yana yana. Tıfıl tıp öğrencisi kısımlarını daha önce detaylı işlemiştim. Çok geçmişti onlar çok. Neyse... Asistan cerrah ilk başlarda egoyu hastanede bırakır gelir, zira çömezdir kimse kaile almaz kendisini, hatta lanet eder bilakis kendisi. Çömezin altına çömez geldikçe sorumluluğu arttığından kelli palazlanır. Baş asistan olduğunda egoyu artık hastanede bırakamaz, yanında gezdirir. Zira hastane gece demez gündüz demez, hafta sonu demez tatil demez arar. Baş asistan olduğunda egoyu ameliyathanede bile bırakamaz çünkü artık hocası hastaları ona bırakır, hastalar hocam hocam peşinde, postalar hocam hocam peşinde, hemşireler hocam hocam peşinde. Doktorlara herkes "hocam" der bu arada. Ben o zamanlarda koca kişisinin bir nevi "hoca" olmaya başladığının farkında değildim, adam hastanede çaycıdan bile acaip doktorluk saygısı görüyor, evde ise "koca" ve "baba" dan öteye gidemiyor, diyorum ya hep doktor moktor, hiç fifi değil benim için, küçük kuzunun da zaten tüm dünyası anası babası, işsiz bile olsalar umru olmaz. İşte bu duruma sanıyorum ego biraz bozuluyor bir süre sonra. "Ya hastanede herkes neredeyse önümde eğilecek hocam hocam diye, eve geliyorum kadın bana diyor ki "sofraya yardım et"", "benim hastam ölüyor, eve geliyorum ana kız şen şakrak, hastanede insanlar acı çekiyor, ölüyor, hemen ortamı gereyim zaten gerginim" diye kendi kendini fitil ediyor olmalı. Sevgili ego, dünyada ölen herkes için üzülmemeyi sayende öğrendim be, sağolasın. Ha bir de ego biraz şamşırıyor kendini tabii bir süre sonra çünkü baş asistanlık büyük hocadan tüm zılgıtı küfrü yediğin bir dönem de aynı zamanda. Hastalardan, hasta yakınlarından, postalardan, annenden babandan, komşu teyzeden, trafik polisinden aldığın bütün gazlar bir yana, büyük hocaların, profesör, docent, yardımcı bilmem ne falan yani, topu bu baş asistana kayar hep, alttaki çömezleri kaile bile almazlar, sanki tüm dünyanın bütün sorunlarının nedeni o baş asistandır, deprem olsa kesin o baş asistanın parmağı vardır yani o derece, ve cerrahlık eğitiminin en kötü noktası bir anabilim dalında kendi döneminde tek baş asistan kalmaktır sanırım. Kendi dönemin içinde seninle birlikte bir ya da iki kişi varsa tadından yenmez, kötünün iyisidir bir nebze çekilebilir belki de. Baş asistanlık egonun kendini şamşırdığı bir dönemdir neticede, "biri dövüyor biri seviyor, ne oluyor" dediği bir dönem. Şanslıysa doktor kişi baş asistanlık kısa sürer. Ve sonra ego uzman olur. Mecburi hizmeti vardır, küfür ede ede atanır. Çoğu Doğu'ya gider, evet biz şanslıydık göreceli olarak tabii.
Uzman olan ego mecburi hizmet için atanınca, hocalarından kurtulur. Artık hocaların adına yatan hastalara bakmaktan terfi ederek kendi adına hasta almaya başlar. Artık profesör, doçent, yardımcı bilmem ne hocası mocası da yoktur ortada, övgüler direkt olarak kucağa alınır, sevilir, okşanır. Artık tam anlamyla bir "hoca"dır ego, performans sistemiyle dövülür, "hoca" diye övülür. Belediye Başkanı'nın karısı hastaneye düşse, ya da es kaza doktor önlüğüyle orada burada bir yerde görse egoyu, o bile "hocam" der. Böyle bir saygın meslek işte. İnsana "haa bak bilmem nerenin bilmem ne başkanı da olsan bir gün elime düşme ihtimalin var" dedirtir. Bazılarının öyle karıları vardır ki, yanında böyle prenses edasıyla gezerler, sürekli bir alkış tutarlar kocalarına gerzek gerzek. İlaç firmalarının elemanları bu "ego"ların önünde ceketini ilikler, yerlere eğilirler hocam hocam diye, öyle gıcık bir iştir "ilaççılık", sonra tabii doktorların arkasından da atıp tutarlar o ayrı. Öyle yalan bir ilişki işte, hoş, iş dünyası yalan ilişkiler her yerde var. Ama bir de bu ilaç firmalarını yiyen doktorlar var o ayrı, karısını yanında sepet gibi kongrelere taşıyanlar, masrafını da ilaççılara ödetenler var, tabii bunun iyi bir tarafı var en azından karısını götürüyor değil mi, bu da bir bakış açısı onlara göre, off daha neler var neler, ilaççılarda doktorun ar ve namusuna gore değişkenlik göstermek üzere izzet-i ikramda sınır yok öyle diyeyim ben de gerisini senin hayal gücüne bırakıyorum, ama bu konuyu da daha önce konuşmuştuk, geçelim...biz egonun gelişim sürecinden bahsediyorduk...
Bu egonun bir de kendi anasından babasından gördüğü ilgi ve alaka vardır ki belki de en tehlikelisi bu olur. Es kaza ziyarete gidildiyse, bütün sülale muayene edilir, bütün eş dost ilacını kapar gelir. Sünnet olan çocuk misali malum yerden herkesin haberi vardır ve bunu kutlamak, eline de bir asa tutuşturmak gerekir. Sanırım ego bundan sonra sürekli alkış bekler. Bazı ailelerin beklentisi bitmez, egoyu profesör olana dek alkışlamak isterler... çünkü bilmezler buraya gelene kadar nelerin elden gittiğini...
Yoruldum ya yazmaktan... devamı sonra olsun. Bir daha sinirlenmem lazım...
24 yorum:
selamlar! kitaplığın çok güzelmiş, leylakdali bugün yayınlamış...
eşim doktor olmasa da (öğretmen) zaman zaman (çoğu zaman) kendini zeus gibi görür. sanırım çoğu şey birazcık kişilikle ilgili.. bu arada "mersinde yaşamak" yazı dizisinin de devamını merakla bekliyorum.
mrb sıradan biri, tşk ederimm :)
merhaba ben sevgilimin komite zamanı gelinca ya internete yazsana doktor eşi nasıl olunuyormuş demesi üzerine kendimi sizin yazılarınızı okurken buldum . :=) doktor eşi konumunda değilim şu an ama doktor kız kardeşiyim ve tus sınavında yüksük sonuç elde edip göz doktoru olan bir abinin kızkardeşi olarak o ego kokularını şimdiden hissediyoruz :) bu arada dediğiniz gibi dikkat çeken bir tarafta nedense doktor eşleri yada sevgilileri hariç diğer bi kızım insanlardaki doktor eşi olma hevesliliği artık demode oldu :D size teşekkürlerii sunuyorum en azından bu yazıları okuyp biliçlenen insanlar olabilir. :D bu arada sevgilimin de aynı süreçlerden geçeceğini biliyorum ama ne yaparsınız ya 18 deli aşk zamanları :)
mrb serpilcim, mersin de yaşamaya devam edeceğim, pek yakında...:)
ba-yıl-dım! :) Ancak bu kadar akıcı ve net anlatılabılırdı. Meslek olarak olmasada, kısmen aynı egoya sahıp, aılesının sısırmesıyle ''Bak bu daglar benım'' seklınde yuruyen bırıyle bırlıkteydım dune kadar. Bu anne babalar neden boyleler bılmıyorum. Hıc bır zaman ogullarına layık gorulemedım mesela. Kendılerı kralıyet aılesındenmıs gıbıler. layık goremedıler bır turlu :) halbukı benımde bır ısım meslegım var. gecmıs donemde ezık buyuyen ınsanların ılerı kı surecte bazı seylere sahıp olmaya basladıklarında baslıyor bu ego. gecmısın unutulması kotu bırsey... Buarada gece 3e kadar yazılarını okudum. suan cok uykum var :))) elıne saglık gercekten. ay dur bı tane daha okuyayım dıye dıye saatı 3 ettım. :)
mrb büşra,18 lik delilere her gün bayram :)hoşgeldin..
mrb cinnet geçiren genç kız, ben tşk ederim bu kadar uzuuuun uzuuuun okuyabildiğin için :)hoşgeldin...aile kısmını daha çok deşeceğim bakalım...
lütfen çabuk sinirlen.. devamı için..
imza karın tanıtım yazısının hemen altında doktor eşi olmak dizi yazı ..
görünce..
dayanamadım. daldım..
derler ki..
insanın aptalı doktor.. doktorun aptalı cerrah.. cerrahın aptalı beyin cerrahı olurmuş..
hepsinden daha aptalı da onun karısı olurmuş..
evet.. merhaba.. karşınızda..
emin ol ki..
sen doktor olduğunda da değişmez..
standartlar..
mesela atalet hekimdir..
kocası doktordur..
=)
o salak adsız hani az kasıp doktor olsaydınız diyene bi ulaşsam keşke..
havamız battı artık..
bak yeni doktor olanlara..
oğlum bu devirde ne diye doktor oluyosunuz b.k mu var.. eve ekmek götürmenin daha konforlu yolları var.. dedim.. aldım cevabımı..
buharı üzerinde taze doktordan.. iş garantisi var.. mış..
ben atalette pek girmem bu konulara ondan böyle uzun yazıyorum.. gerçi az gevezeyimdir..
* hayıflandım.. daha önce sanalda yolların kesişmemiş olmasına..
*kesinlikle haklısın.. tıp diploması dışında hiç bir özelliği olmayan ot doktor sayısı maksimumdadır.. o yüzden ben şahsen pek doktorlarla ahbaplık etmem.. konsültasyonda zor dayanıyorum.. onlara bi de yok zamanımdan veremem..
*o firmalar malesef.. kadın doktorlara öyle herkülmüş.. olmadı aresmiş filan vermiyorlar.. yamuk yumuk.. bildiğin standart türk xysi geliyor.. ve hocam diyor..
*hocam lafına gıcığım.. hadi hemşirelerime ve hemşirlerime birşeyler öğretiyorum.. kliniğin muhasebecisi de hocam diyor kafeteryayı işleten de.. ne öğrettim ben sana da bana hocam diyorsun..
gıcığım..
*cerrahpaşalıyım ben.. zamanında oranın sivil polisi hastam olmuştu asla unutmam lafını.. bu hastaneler olmasa istanbula genelev yetişmezdi demiştir.. şahsıma..
*hep hemşirelere reprezantlara giydirmişin bunun refakatçisi de var annem.. hazır beklerler.. hem de beyin ameliyatından çıkan anneleri ağğğ diye inlerken.. =P..
*ama çıkar ilişkisi doğru teşhistir..
*"evliyse boşatırım.. sevgili varsa terkettiririm.. hiçbiri olmazsa da gene işime yarar.." kesin doğru teşhistir.. ama her yerde her xy açısından işe yarar.. bunun analizi oldukça doğru bir şekilde yapılmış bi ara konuşuruz..
*iş yerinde tanrı.. evde "oh sizin rahatınız yerinde tabii dur ben sizi bir gereyim" davranış kalıbı.. beni çok güldürdü.. çünkü çok doğru.. =D..
daha yazarım ama sana kıyamam..
atalet..
pese: ben de geldim işte.. bak artık iyi ki mi dersin manyak bloğumu basmış mı dersin .. ne dersin bilemem.. =)
amanın aldığım en uzun yorum oldu bu atalet ablacım, eline sağlık.merak etme ben de çok gevezeyim,çok konuşana çok yazana bayılır bayılır bayılırım.heyecan yaptım ben şimdi sen de geldin günlüğüme diye, leylak dalı ablacım da gelince heyecan yapıyorum zira meğer arkadaşmışsınız ya :)zaten çok da benziyorsunuz sanki öyle hissetmiştim.doktor olmana da ayrıca şaşırdım, yazdıklarımda alındığın nokta olursa kusuruma bakma hee :)çok çok memnun oldum tanıştığıma....:):):)tespitlerim konusundaki yorumların da süper valla, gaza geldim ben de çok fena devam edeceğim :)
"kesinlikle haklısın.. tıp diploması dışında hiç bir özelliği olmayan ot doktor sayısı maksimumdadır..".. hehe pek alınmış görünmüyorum bence..
atalet..
Merhaba Coraline
Yazdıklarınızı tesadüfen gördüm ve sizin de söylediğiniz gibi sayenizde doktorlarla ilgili düşüncelerimde yalnız olmadığımı gördüm mutlu oldum.Ben bir doktor eşi değilim ama ucundan dönmüş biriyim.Senelerce hastanede yönetici olarak doktorlarla çalıştım kendi şirketim varken kongreler organize ettim her türlü pisliği gördüm.Lakin beşer şaşar misali üniformalılar benden uzak dursun derken vakti zamanında 2 kere defolu bir sevgilim olmuştu.Defolardan biri doktorluk diğeri de subaylık :) Ego 2 kattı.Hem paşa hem hoca boru mu :))) Rahmetli babanemin dediği gönül bu ota da konuyor bilimum başka şeylerede :)
Hemşireler ve mümesillerle ilgili söyledikleriniz çok ama çok doğru.
Size az daha kasıp doktor olsaydınız diyen zevzek kişiye de türkiyedeki sınav sisteminden dolayı her orta zekalının tıp fakültesi kazanabileceğini kazandıktan sonra da biraz dişini sıkıp kasarsa okulu bitirip doktor olabileceğini söylemek haksızlık mı olur acaba.Sanmam.
Toplumdaki bu ego ve adam olamayacakların her türlü üniforma içindeki adam sayılmalarından dolayı keşke tıp okusaymışım diye düşünmeden edemiyorum bazen :)))
Hoşçakalın..
Gül
Merhaba Coraline Ben de doktor eşiyim yazdıklarınızı okurken birebir kendimi gördüm.çok geçmişe gitmeyeceğim daha geçen hafta pazartesi sabahı işe giden eşim çarşamba günü saat 18:00de eve geldi adam iptal nöbetler,hastalar,kazalar,exler...evde 2 çocuk baba özlemi hatta anne özlemi akşama kadar çalışan ben işten sonrada alış verişler,faturalar,hasta ziyaretleri,ödemeler,çocukların ihtiyaçları,öğretmen ziyaretleri....eve gel yemek,temizlik,çocukların dersleri,ilgi istemeleri yani doktor eşi olduğumdan beri ben yokum..Dedim ya 3 gün eve gelmeyen eşime iş yerinde yaşadığım ciddi bir sıkıntıyı anlatıp ondan en azından psikolojik destek almak için yolunu gözledim eve geldi yemeğini yedi yemekte yaşadığı sıkıntılardan bahsetti ben hep sustum yemekten sonra duş aldı dinlenmeye geçti ben çocukları uyutup onun yanına gittiğimde o çoktan tv karşısıdna uykuya dalmıştı bile... perşembe yine sabah 07:30 evden apar topar çıkış anlayacağın kendimi çok yalnız ve yorgun hissediyorum.Hemşire konusundada acayip haklısın nedense her eşimle konuşmamın arkasında bir hemşire kahkahası
Bana ağrı kesici yazan doktora, böbrek hastası olduğumu ve her ilacı kullanamadığımı söylediğimde ''Sen önce benim kadar hekim ol sonra konuş bakalım.'' dediğinde, aklımdan geçen işkence türlerinin yarısı aklımda değil. Keşke önce benim kadar insan olabilseymiş
bu yazı dizisini ben de geç fark ettim. atalet'in yazdığı her şey benim içinde geçerlidir, zira ben de doktorum, benim koca beyin cerrahı, bir de sınıf arkadaşım. asıl zor olan en az onunkine denk bir egoya sahip olup o egonun üstesinden gelmek. Neyse, ben bir süredir doktorluk yapmadığım için görece daha iyi durumdayız ama bende de istediğimde ben bıraktım, yiyorsa bırak halleri olmuyor değil. yani ben bazen ona cıyorum hatta benim çekmediğim rezilliği çekmeye mecbur olduğu için. çok öptüm şeker. daha sık uğramaya çalışacağım. sevgiler...
merhaba gul,yorumun için tşkler,valla benden doktor olmaz olamazdı zaten:)ve evet tüm üniformalılar için geçerli bir durum....
merhaba ayse,söylediğin herşeyi birebir yaşıyoruz di mi?
merhaba selgin,senin herşeyi süper idare ettiğine eminim...iki çocuk, kariyer, kitaplar, üstüne bir de muhteşem yemekler :)...en azından eşini de anlıyorsun aynı meslekten olduğunuz için bu da iyi :)
Selamlar
Yazılarınızı tamda eşimden boşanma kararı verdiğim bir dönemde okudum. Tahmin edebileceğiniz gibi bende bir doktor eşiyim ve ben bunu boşatırım mantığında olan bir hemşire bozuntusu yüzünden boşanma aşamasına kadar geldik. Sonunda eşim istifa etti evlilik kurtuldu-şimdilik-. Yazılarınızı satır satır yaşadım ve yaşamaya devam ediyorum. İnanılmaz muhabbetlere şahit oldum. Eşim telefonunu açık unutuyordu bazen.Bende direk dinliyordum tabiki. burada yazanlar çok masum kalıyor inanın. Doktor hemşire ikilisinin muhabbette sınır tanımadığını kullaklarımla duydum. Artık bunun dışında neler oluyordur onu hayal gücünüze bırakıyorum. Çocuk sahibi iseniz bir takım saçmalıkları geriye atmak zorunda kalıyorsunuz çocuğunuz baba görerek büyüsün diye. Ama insanın kırıkları geçmiyor bir türlü. Çocuğum olmasa anında arkama bile bakmadan uzaklaşırdım doktor bozuntularından. Bu arada bende mühendisim, gayet iyi şartlarda iyi para kazanan, saygı ve itibar sahibi bir kadınım. Erkekler bu tarz şeylerden özellikle nefret ediyor. Kadının para kazanması ve güçlü olması onları delirtiyor. Belkide hemşire denen ucubelerin onlara muhtaç olmaları ( mesleki anlamda) onları etkiliyor olabilir diye düşünüyorum. Nede olsa onlardan çok bilen ve her yapacaklarını onlara soran bir insan topluluğu. ERkeklerin en çok hoşlandığı şey; Yapılacak şeylere onların karar vermeleri değil midir?
daha öncede bir kaç yorumda bulunmuştum. yine aynı hisleri başka kişilerde görüyorum. doktor eşi olmak, kendini devamlı yalnız hissetmekmiş...
mrb çağla, yalnız ve kendi işini kendi yapan :):):)
mrb. yazılarınızı çok beğendim ve sabırsızlıkla devamını bekliyorum.sevgilim cerrahi asistanı, geçen hafta bir hemşirenin msjı yüzünden tartışma başlatmıştım. yazınızı ve yorumları okuyunca bunun son olmayacağını anladım. zararın neresinden dönsem kar mı acaba diye düşünür oldum.
mrb adsız :) hemşireler kendi kendilerine gelin güvey oluyor da olabilirler, zira öyle tip çok :)
Yorum Gönder