İlk çocuğumu 31 yaşımı doldurmadan doğurdum. Evlendiğimde 29 yaşındaydım, çok fazla gezmedim kocamla yani, bir yaz balayı, bir yaz serbest tatilin ardından "çoğalmayacaksak niye evlendik bekar bekar rahattık", "biran önce doğurmalıyım ki göğüs kanseri riskim düşüversin" diyerekten çocuk yapmaya karar verdim. Her ne kadar "elli yaşında mı baba olacağım ben" diye beni darlamış ve aynı yaşta olmamızdan kelli elli yaşında baba olmasının benimle mümkün olmayacağını zaten biliyorsa da, arada bir "yaş ilerledikçe doğurganlık azalıyor, kalitemiz düşüyor" diyerekten de beni etkilemiş olsa da, çocuk yapma kararını ben verdim denilebilir. Zor bir karardı evet, zira biyolojik yaşı ruh yaşıyla tutmayan bir kadınım, çok uzun yıllar kendi başıma yaşadığımdan fazla rahat ve boşvermiş bir kadınım, örnek evi .ok götürse güzel bir kitap okuyorsam kalkıp da temizlemem, açlıktan midem kazınsa iyi bir film izliyorsam aç dururum kalkıp da yemek yapmam falan, bencil bir kadınım, örnek, kendime ayıracak yanlız günlerim saatlerim olmazsa çok pis yelloz olur, her ortamı her an gererim, sürekli şikayet ederim ama iş hayatını severim, çocuk için evde oturmam, çalışacağım diye tuttururum. Daha önce de yazdım çok, buzdolabındaki malzemelerle süper kekler yapan, herşeyi geri dönüştürüp vatana millete doğaya çiçeğe böceğe faydası dokunan, her ortamda her şeye sevgi duyaraktan sevgi pıtırcığı olan ve bunu akıllı akıllı oraya buraya yayan sıvayan prenses bir kadın değilim. Sabırsızım bir de..annelikte en çok ihtiyaç duyulan...neyse ki ya sabır öğrenilebilen ya da boşvermişlikle geliştirilebilen bir yeti, her neyse. Öyle ya da böyle anne oldum, çalışanından. İş, güç, karılık ve annelik keşmekeşinde kendime kavga dövüş de olsa vakit ayırabildim. Kuzu büyümeye başladı bu keşmekeşte, ben zaman nasıl geçti anlamadım. Ama konumuz birinci değil, konumuz ikinci...
Sevgilinle gezerken "eee ne zaman evlilik" diye bayan, evlendikten sonra "eeee çocuk ne zaman" diye soran, hamileyken "aaaa bunlar en güzel günler tadını çıkar" diye uyaran, bebek arabasında gezdirirken "aaaa şimdi işiniz kolay" diye gözdağı veren insanlar vardır hani, işte aman da hop kuzunun bir yaşı bitti diye debelenirken sen, tam da bu zamanlarda, "doğurdum, işe döndüm, kilolarımı verdim, sarkan göbeğimi toplamaya çalışırken ondan daha fazla sarkan ruh halimi de toplamaya çalıştım" derken bu akıllı bıdık insanlar "aaaa hadi hadi bu büyümeden ikinciyi doğur" derler. Zaten birinciyi "amanın da otuzu geçtik" diye can havliyle yapmışım, şimdi ikinci için mi panik olacağım. Ayrıca, birinci daha bir yaşındayken tekrar hamile kalmak, o ikiye yaklaşırken bir tane daha doğurmak için nasıl mazoşist bir insan olmalıyım. İki çocuklular kızabilirler, annemin ve diğer iki çocuklu tüm annelerin söylediği üzere "aaa biz nasıl yaptık" diyebilirler, onlar için bakınız paragraf 1. Ben devam edeyim...
İkinci çocuk konusunda baskı yaratan tüm ortamlardan ve insanlardan nefret ediyorum desem yeridir. Bana kendimi suçlu hissettiriyorlar. Anne olma durumu içinde zaten sürüyle kendini sürekli suçlu hissetme durumu barındırıyor, dahasına ne gerek var. Kendini suçlu hissetmek için bir sürü durum var ortada zaten, çalışıyorum suçluyum, kendime vakit ayırmak istiyorum suçluyum, kendimi düşünüyorum suçluyum, derken, evet başka çocuk doğurmak istemiyorum ve evet kızım hayatta yalnız kalacak, dolayısıyla yine suçluyum.Sadece kızımı düşünüp bir çocuk daha yapmak saçma geliyor, sırf yalnız kalmasın diye onca kiloyu tekrar almak, iş hayatını hafifletmek, sosyal hayata bir es vermek, dokuz aylık sinir stresi bir daha yaşamak istemiyorum. Bu devletin kadınları ezmek için daha neler yapabileceğine dair kafamda oluşan gerilim kuşağı film senaryoları beni bir kız annesi olarak ciddi ciddi etkiliyor, ve çocuğu nasıl bu ülkeden göndeririz konulu araştırmacı gazeteci senaryolara bırakıyor kendini. Haaa evet, çok para olsa, keyfime keyfime çalışsam, çocuklarıma evde yatılı bakacak kadınlarım, aldığım kiloları bir çırpıda verdirtecek diyetisyenlerim, yaşam koçlarım, estetik cerrahlarım, çocuklarımı istediğim anda yurtdışında yaşatacak imkanlarım olsa olur muydu... yine çok iddialı değilim, dünyanın başına gelmesi muhtemel sürüyle bilim kurgusal senaryolar kızımı yurtdışında da yakalayabilir, küresel ısınma vesaire vesaire. Yazarken farkettiğim üzere anne olmak demek hafiften paranoyak kişilik geliştirmek bir yandan da. Mazoşist paranoyak histerik kronik zamazingo bozukluğu diye diye bir hastalık var mı bilmem, bende olabilir belki. İşi gücü bırakıp ev hanımlığını seçip evde çocuk bakan kadınları anlamadığım gibi, tek maaşa ikinci çocuğu doğuranları da anlamıyorum, hem iş hayatında bomba, hem özel hayatında bomba, sosyal olarak sevgi pıtırcığı iki çocukluları da anlamıyorum ki zaten onlar benden zeki olmalılar ki hepsini bir arada yapabiliyorlar, aferin onlara.
Şimdi anne böyle düşünür de, çocuk ne düşünür. Çocuk dört yaşında oyuncak bebek sever, beş yaşında kardeş ister. Kardeşi olan çocuklar vardır etrafında, hele de burada yaşıyorsa. Yaşamın kolay olduğu yerlerde insanlar üremeye daha çok vakit bulmuşlardır, tüm yaşıtların en az iki çocuğu vardır, bu da benim küçük çaplı şehir yaşantısından ulu gözlemlerimle çıkardığım çıkarımlarından biridir. Ben kaaaaç senelik üniversite hayatından sonra kaaaç sene uzmanlık yapan bir kocayı beklerken, hayatı gezmesiyle tozmasıyla yemesiyle içmesiyle yaşamaya doyamazken, burada kadınlar hababam doğurmuş, olay o. Haaa büyük şehirde yaşayıp işi gücü bırakıp zengin kocalarla evlenip çocukları ikileyenler de yok değil tabii ama onlardan üçüncü paragrafta bahsetmiştim. Neyse, kardeşi olan çocuklar tek çocuğu gererler. Tek çocuklar da kardeşi olanları gererler o ayrı. Kardeşi olan çocuklar tek çocuğa sırtını dönüp gittiklerinde yanlarında kardeşleri vardır, bu yüzden tek çocuk bu duruma içerler. Kardeşi olanlar tek çocuğu biraz kıskanırlar, zira tek çocuk tek olduğundan kelli anne babayı çok germemiş, anne baba rahat ebeveynler olmuşlardır, tek çocuk odasını istediği gibi dağıtabilirken iki kardeş olanların annesi evi dağıtmalarına izin vermez ki kadın haklıdır, bu nedenle iki kardeşler hep tek çocuğun evine gelip oynamak isterler. Tek çocuk biraz sorar falan "niye kardeşim yok" diye, sonra eve hayvan ister. Kuş alınır beslenir, kuşun adı ponpon konur, tek çocuk eve gelenlere "ponpon benim kardeşim" der... Sonra kuş yetmez kedi ister tek çocuk, çocuk sevgi dolu ne yapsın içindeki sevgiyi anne çalışıyor baba çalışıyor her gün kreş her gün kreş işe gider gibi tatilleri milli eğitimden çok anne babanın iş durumuna bağlı. Kedi olamaz ama, annenin kedilere feci alerjisi var. Tek çocuk her gün annesine "annecim bugün alerjin geçmiş olabilir mi", "alerjin için bir doktora gitsen" diye sormakta da sormakta, her gördüğü kedi resmi dahil olmak üzere sokaktaki bütün hayvanları mıncıklamaya çalışmaktadır.
Tek çocuk delirmiş halde evcil hayvan isteyince, insanların hiç derdi tasası, kendileriyle ilgili düşünecek herhangi bir şeyi yokmuş gibi, kürtajın yasaklanmak üzere olduğu kadının neredeyse hiç sayılacağı bir ülkede bunların neden olduğunu merak etmek yerine habire ikinci çocuk düşünüp düşünmediğimi merak etmesi sonucunda eve yavru bir köpek almaya karar verdim. Nasıl olsa temiz pak evi olan bir kadın değilim, her yeri çamaşır suyuyla sileyim, deterjanın en doğalıyla çamaşırları yıkayayım, evimde herhangi bir yere bir toz tanesi dahi konamasın, konmaya kalkarsa elimde hep toz bezim olsun havada yakalayayım gibisinden bir kadın değilim ki köpek eve etse ne olur. Rahatım, böyle bir rahat insanım. Ponpon dan sonra Duman geldi eve. Bir aylık bir kız kurt köpeği. Duman biraz erkek ismi, ben Zeytin olsun diye diretiyorum ama bakalım. Şimdilik ufacık. Oraya buraya pisliyor. Elimde ıslak mendil, alanı içerisinde pislediği yerleri siliyorum. Benim kuzu şimdilik hafiften tırssa da kendisinden, en çok o sevecek muhtemelen. Zira Duman'ı türlü şirinlikler yapıp peşinden koşturup koşturup, Duman kendisini koklayınca tırsarak ve koşarak uzaklaşmakta. Ben de memnunum hayatımdan, evcil bir köpeğim hiç olmadı. Her on Türk annesinden dokuzunun yaptığı üzere benim annem de, küçükken eve kucağımda kediyle geldiğimde, kediyi kapı dışarı edip iyicene bir paylamıştır beni, bu nedenle evcil hayvanım hiç olmamıştır. Şimdi ben kalan o "bir adet" Türk annesi gibi yapmaya çalışıyorum. İkinci çocuğu yapmaya ..ötü yemediğinden eve evcil köpek alan bir anne. Şaka bir yana sevdiriyor da kendisini. Hatta ofiste özlüyorum ne yalan söyleyeyim. Benden öte, kuzunun arkadaşı olsun, kuzunun sorumluluk duygusunu geliştirsin, hayvanları seven bir insan olmaya devam etsin. Hoşgeldin Duman ya da Zeytin...
Bu arada sigarayı hala bırakamadım. Üç gün bırakıyorum, beş gün içiyorum. Çok iradesizim.
İş fena değil, ayrıca yazacağım.
Hava sımsıcak, yüzüyorum.