13 Şubat 2007 Salı

Nostaljik Sabah

Bu sabah savcılık kağıdı, temiz kağıdı gibi isimlerle bildiğimiz belgeden almaya Sıhhiye'ye gittim. 8.30 da çıktım evden, Kolejin oradan dörtyola geldim, karşıya geçtim, Kurtuluş Parkı’nın yanından yürüdüm, sonra pazarın oradan geçerek Sıhhiye parkına girdim, pazar aynı, park aynı. Parktan geçerek Sıhhiye köprüsünün altındaki dükkanların önünden yürüdüm, dükkanlar aynı, fotokopici aynı. Dükkanların bitiminden sağa döndüm, döner ve kebap kokusunun karıştığı ağır kokulu, çok gürültülü köprü altından geçtim, köprüaltı aynı, koku aynı, gürültü aynı. Sağ tarafta köprüye çıkan merdivenlerden, hemen ilerisinde çeşmenin oradan geçtim, merdivenler aynı, çeşme aynı. Poğaçacılar 3 tanesi 1 ytl ye poğaça satıyorlar, mantık aynı, para birimi farklı. Köprü bitince otobüs duraklarının oradan geçtim, çok kalabalık herkes sıra bekliyor durakta, sıra aynı, duraklar aynı, Ankara’nın amblemi farklı. Sağ tarafta okulum DTCF, kapısı aynı, girişi aynı, bahçesi aynı, güzelliği aynı. DTCF nin önünde bir polis minibüsü beklemekte, içinde bir sürü coplu polis, aynı. 5 sene teptiğim yollardandı bu yol, bir de varış noktasının yine DTCF olduğu başka bir yolum vardı o da Mithatpaşa Caddesinden gelir; o yoldan aşağıya kadar yürüyerek geçmeyeli de çok oldu. 9 sene önce yine bu saatte buralardan geçer, okuldan içeri girer, doğruca kantine gidip poğaça ve kahvemi alır, avluda biraz oturur, bölüme çıkıp derslerime girerdim. Öğrenciliğin kıymetini şuan ki kadar bilmediğim, farkında olmadığım zamanlardı. Sabah sabah nostalji yaptım kendi kendime, moralim bozuldu, çünkü Ankara benim için öğrencilik, öğrenci hayatı demekti ve Ankara’yı artık sevmiyor olmamın nedenlerinden biri de sanıyorum buydu. Bunu ilk defa şuan fark etmiyorum, o da ayrı.

Savcılık kağıdını üniversiteye kayıt olurken almıştım ilk, adliyenin dışına kadar sıra vardı, dilekçeyi dolduruyor sonra da ertesi gün gidip belgenizi alıyordunuz. Belge alma ise şöyle oluyordu, adamın biri elinde onaylanmış belge tomarıyla adliyenin avlusunda yüksek bir yere çıkıyor ve sırayla belge üzerinde ismi çığırıyordu, birsürü insan da bu adamın etrafında birbirini itiyor, adını güç bela duyabilenler elden ele kendisine ulaşan belgesini alıp gidiyordu. Sonraları, yaklaşık 3 sene önce falan, ehliyet için yine belge almaya gitmiştim. Kalabalık aynıydı ama bu sefer adliyenin avlusuna çay bahçesi yapmışlardı, insanlar güzel güzel beklesinler, beklerken çay-kahve içsinler diye. Sanki hergün savcılık kağıdı alıyor gibi sevinmiş, orada oturup çay içerek 1 saat kadar belge beklemiştik, sonra yine bir adam yüksek bir yere çıkıp…….. Artık dilekçenizi bir camdan veriyorsunuz, ve aynı camdan yaklaşık 1 dakika içinde alıyorsunuz, sonra yandaki cama gidip ücretini ödeyip toplam 10 dakikada terk ediyorsunuz adliyeyi. Online sistemin gözünün yağını yiyeyim :)

2 yorum:

Blesseville dedi ki...

Yurt başvurusunda isterlerdi. Bürokrasi kabusuydu benim için. Anons esnasında heyecanla beklemek. İsmim okununca da kalabalığı telaşla yarıp "Evet, burda, alayım " gibi sesler çıkararak adama ilerlemek. :) Neyse o da tarih olmuş artık. Bi de zemin katta mıydı? Yoksa zemin altı mıydı neydi orası? Neyse.

sidika SAKA dedi ki...

Ben de aldım ondan.Yeni işe başlarken istiyorlar ya. Durum şöyle oluyor sonuçta. Hayatında ne zaman bi adım atsan youn adliyeye düşüyor. Benim belgeyi almam 10 dakika süremedi zira ülkem insanı kavga etmek konusunda üstün yetenek sahibi. Kavga ettiler işim uzadı. Elimde savcılıktan alınmış taş gibi temiz kağıdım var. Allah bozmasın!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...