31 Aralık 2007 Pazartesi

Yeni yıl yazısı..

Kısaca.. bir müsibetin bin nasihatten iyi olduğunu anladım, her yıl başında kendime hatırlattığım, her yıl sonunda da unuttuğumu farkettiğim üzere herkesi kendim gibi sanmamam gerektiğini anladım ama yine sanıcam ben bu sene eminim, sigarayı bırakmanın ne kadar zor ama bir o kadar da güzel olduğunu anladım, deniz kenarında yaşamak istediğimi bir kez daha anladım, en çok da birçok şeyi anne olunca anladım... hayatımın birçok yönden değiştiği bu yıldan da memnun ayrıldığımı hissediyorum :)

2008 den çok birşey beklemiyorum, sağlık, mutluluk diliyorum, bir de kızıma ayıracağım pek mutlu zamanlarım olsun istiyorum... sonra...bu ülkede herşey iyiye gitsin istiyorum, yine uzun bir yaz tatili istiyorum, deniz kenarında yaşamaya dair bir adım atsak istiyorum, 6400 veya daha yüksek isolu fotoğraf makinası istiyorum, kocamın nöbetleri azalsın istiyorum, kırmızı ayakkabı ve çanta almak istiyorum, kardeşim yanıma gelsin yerleşsin istiyorum, daha çok okumak daha çok fotoğraf çekmek istiyorum, kızın duvarına gökkuşağı resmi çizdirmek istiyorum, sayısalda 6 tutturmak istiyorum, sürekli yemek yemek ama kilo almamak istiyorum... şimdi aklıma gelmeyen birsürü şey var onları da istiyorum, isteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara ya o yüzden..... iyi seneler herkese :)

27 Aralık 2007 Perşembe

Hem şekilli hem leziz...

Bu aralar oradan buradan, annelerden, yakını anne olmuşlardan, anneannelerden, babaannelerden süt yaptığını duyduğum tüm yiyecekleri itinayla yiyorum. Bunlardan biri de nişastalı yiyecekler; nişasta içeren yiyeceklerin bolcana süt yaptığını duyunca annem bir koşu ailemizin tansaşına gidip kutu kutu nişasta aldı. Eve gelince ne yapacaksın diye sorunca ben, nişastanın kutusunu gösterip arkadaki tarifi yapacağım dedi. Ben tarifin yanındaki mantarlı fotoğrafı görünce, aynen şöyle deyivermişim "aaa evde mantar var mı ki, nası yapıcaksın?". Sonradan farkettim, gerçekten de mantarla nişastanın ne gibi bir alakası olabilir ki de ben böyle bir soruyla kafamı yormuşum, bilemiyorum... nişasta bildiğim kadarıyla pastada, tatlıda kullanılan birşey, mantarın da yemeği yapılır, böreği yapılır, nişasta ile birlikteliği kel alakadır. Neyse, nişastalı mantar şekilli kurabiyeler pek güzel oldu. Kurabiyelere nasıl mantar şekli verildiği ise oldukça komik, şöyle ki, bir kahve fincanında kahve ile su karıştırılıyor, bir pet şişenin ağzı kesilip alınıyor ve onun ağız kısmı fincandaki sulu kahveye bandırılıp yuvarlanmış kurabiyeler üzerine bastırılıyor. Kurabiye pet şişenin ağız kısmından içeri doğru bombe yaparken kahve de bulanınca mantar şekli oluyor, kırk yıl düşünsem aklıma gelmez yau. Süt bahane kurabiyeler şahane..

10 Aralık 2007 Pazartesi

Neler oluyor...

Sabah saat kaç hatırlamıyorum -bu aralar zaman mevhumum çok karışık- annemle evde çay keyfi yapmaktayız, bir anda yakınlardan bir yerden gelen silah sesleriyle irkildik, annemle birbirimize baktık, çocuklar oyun oynuyor olmalı hani şu çat pat patlayan şeylerle ama sabahın bu saatinde ve hafta içinde de olmaz ki veyahut bir yerlerde tamirat var algımız bizi yanlış yönlendirdi diyorum. Parantez içinde belirtmek isterim memur ve öğrenci şehri olarak tabir ettiğimiz metropol olmaktan çoook uzak bir şehir olan Ankara'nın göbeği denen semtlerden birinde ikamet etmekteyiz. Biraz önce akşam haberlerinde izledim, Ankara'nın göbeğinde bulunan bu semtte canlı bomba olduğu ifade edilen teröristlerin oturduğu ev basılmış, çatışma olmuş, terörist ölmüş, polisler yaralanmış....iki sokak ötemizde....bizim duyduğumuz da ne çat pat oyun sesi ne de matkap sesiymiş, çok saf düşünmüşüz, ses düpedüz silah sesiymiş. Ankara'nın göbeği denen semtlerden birinde sokakta çatışma oluyor, otoparkta bir minibüs dolusu bomba bulunuyor, ne oluyor??? Neye üzülsem bilemedim ben de, ülkecene içinde bulunduğumuz duruma mı üzülsem, yoksa silahlı çatışmaların olduğu bir semtte oturuyor olduğumuza mı üzülsem, büyük şehirde yaşamanın benim için anlamının tamamıyla değiştiğine ve artık ne kadar kof bir anlama sahip olduğuna mı üzülsem, kendimi güvende hissetmemek bir yana kızımı buralarda nasıl büyüteceğimi kara kara düşünüyor olduğuma mı üzülsem...

8 Aralık 2007 Cumartesi

Sabırlı olmayı öğreniyorum...

Annem İzmir'e etrafı kolaçan etmeye, babam ve kardeşimin eve ne türlü haltlar etmiş olabileceklerini kontrole ve bozulan termosifonu da yaptırmaya gitti. Anneme baktıkça görüyorum anneliğin ne kadar zor bir iş olduğunu, oraya koştur buraya koştur herkesi memnun etmeye çalış bu arada kendin olabildiğince mutlu ol, Ankara-İzmir arasındaki yolları tepecem diye yorul, zor valla, neyse ki torununu kucağına alınca dinlenecek olması beni azıcık kurtarıyor anneme karşı duyduğum vicdan azabından. Sınavlardan kafayı yemiş olan kardeşim ve emekliliğe doyamayıp yine işe giren babamın arkasını topladı toplamasına da ben de burda kızımla kafayı yedim. Annem gidince, biz de kızımla daha ilk geceden feleğimizi şaşırdık. Annem yanımdayken yaptığımız iş bölümü, itiraf edeyim, daha çok da annemin yaptığı tüm işler bana kalınca ne olduğumu şaşırdım desem yeridir. Öncelikle, kızım sabaha kadar uyumadı, ben ise onu uyutmak için sürekli altını değiştirip, emzirdim, en sonunda sabaha karşı yorgunluktan uykuya daldı da ben de azıcık yatıp uyuma fırsatı buldum. Bu arada, söylediği şeyi mutlaka yapması gerekecek kadar inatçı ve bu işi de hiç beklemeden hemen yapmak isteyecek kadar da sabırsız bir insan olan ben, şaşırtıcı bir şekilde değişiyorum söz konudu kızım olunca. Hayatta hiç bir durumda ve hiçkimseye karşı gösteremediğim sabrı, kızımın altına yeni bez sarıp daha kucağıma alır almaz kakasını pörtletmesi durumunda altını en az 2-3 kere değiştirmek zorunda kaldığımda, tam bezini açtığımda pörtleterek gecenin bir yarısı belki 2-3 kere üst baş değiştirmek zorunda kaldığımda, emzirirken uykuya dalıp "oh bea uyudu, azıcık ben de kestireyim" dediğim ve yatağına koyduğum anda yaygarayı basması durumlarında gösterebiliyorum. Ve kendi kendime hayret ediyorum, birşeyi yapıcam diye kafaya taktığında geceleri bile uyuyamayan benim sabır sınırlarımı ölçmek için bir çocuk doğurmam gerekiyormuş. Anneliğe dair aldığım bilmem kaçıncı ders: annelik demek bir nevi sabır taşılık görevini büyük bir gayret ile ve sanıyorum tüm yaşam boyunca yürütmek demek. Veeee sevgili anneciğimin ve diğer bütün eşin dostun annesinin hayatımızın belirli aşamalarında, annelere olmayacak hareketler yaptığımızda işittiğimiz gibi :"Anne olunca anlarsın", "Çocuğun olunca görürsün". Kısacası, "Anne yeter artıkın, kızının ve torununun başına gel, işler burda çok karıştı, heryer heryere girdi..."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...