20 Haziran 2011 Pazartesi

Özenerek baktığın kişi olmak....

İş için 2 gün Ankara yaptım. Ankara'da otelde kalmak varmış, kaldım. Ankara'da güleryüzlü bir deniz insanı olarak dolaşmak varmış, dolaştım. Sadece dört aydır yaşadığım şehri özlemek varmış, özledim. Ve anladım, yaşadığın şehri özleyebilmek bir ayrıcalıkmış...

Nasıl taşınırken kara maruz kaldıysak, bu seyahatte de durmaksızın yağan yağmurun hezimetine uğradık. Aylardır trafik nedir unutan ben, o yağmurda, Ankara'nın su dolup kapanan alt geçitlerinden geçemeyip de hepten trafikte tıkılı kalınca ve gitmeye çalıştığım yere geç gidince o kadar çok yoruldum ki. Ankara'yı sevmiyorum ya, sanırım o da beni sevmiyor artık...çok da fifi, o ayrı.

Aslında anlatmak istediğim şuydu, Ankara'da çalışırken böyle İzmir'den Mersin'den Istanbul'dan bizi ziyarete gelirdi firmalar; Istanbul'dan gelenlerin havası ayrıdır da, Mersin veya İzmir'den gelenler böyle bir güleryüzlü, böyle bir rahat, böyle bir naif, ruh zengini insan ifadesi taşırlardı yüzlerinde, ha bir de yanık tenli olurlardı mevsimine göre. Ben imrenerek bakar, iş muhabbeti biter bitmez yaşadıkları şehir üzerine sorduğum envai çeşit soruyla onları bayar da bayardım. Şimdi ben onlar oldum bu seyahatte..mutlu mutlu...

11 Haziran 2011 Cumartesi

Firarperest - Elif Şafak

Bir türlü içim ısınmadı benim Elif Safak'a, bu kadar reklamının yapılması rahatsız ediyor beni, o kadar reklama ihtiyacın mı var, bu kadar medyatik olmaya falan, güzel yazıyorsun işte, Twilight yazarı gibi bu kadar göz önünde olmana ne gerek var diyorum,bir de galiba kıskanıyorum kendisini hehe. Kendisine ısınamasam da kitaplarını okumaktan geri kalmıyorum tabii. Bu kitabı bana eski işyerimden bir arkadaşım, hiç beklenmedik bir şekilde istifa edip yıllar yılı yaşadığım şehirden arkama bakmadan taşınmam üstüne hediye etti.  Ben de bu kitabı bütün o taşınma ve yolculuk telaşesinde okudum, okuduklarım yaşadıklarıma eş oldu. Kitap yazarın denemelerinden oluşuyor. Kesin hükümlere varmadan samimi bir şekilde tartışmadan hatta uzlaşarak anlatmış dertlerini, deneme de bu değil mi zaten. İçini dökmüş işte. Bazı bölümleri çok sevdim. Kadınlara, kadınların hemcinsleriyle olan iletişimine, yerleşik olmamayı sevmeye ilişkin bölümleri sevdim. Bazı bölümler ise fazlaca pozitif fazlaca akıllı bıdık geldi onları sevmedim. Bir de romanlarında süper ağdalı bir dil tercih eden yazarın denemelerini bu kadar konuşur gibi bir dille, o kadar dil adına hiçbir güzellik taşımadan yayınlamış olması şüphelerimi bir kez daha arttırdı.

Kapak tasarımını da hem beğendim hem beğenmedim. Kapağına kendi resmini koyması çok itici. Tamam narin, ince ve güzel bir kadınsın, ama manken değil yazarsın. Bence tabii ki..Bu kadar kendisini göstermesi, bir de hep aynı saç modeli ile kafama kazınmış olması kitaplarını okurken yazdıklarını yazarından bağımsız düşünmemi engelliyor benim; neyi okusam yazarın tipi hep gözümün önünde, karakterleri bağımsızlaşamıyor bir türlü, bir yerleri hep Elif Şafak kalıyor. İtici...

Doğan Kitap, 50. Baskı, 236 sayfa
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...