30 Ağustos 2007 Perşembe

Üzüldük...

Yazsam mı yazmasam mı diye çok düşündüm. Hayatı güzelliklerle, gülücüklerle doldurma çabası günlüğüme de yansımış olmalı, ya da daha farklı bir açıdan bakarsak korkuyor muyum yazmaya, bilemedim. Neyi yazmaktan bahsediyorum, genç yaşında (29) trafik kazasına kurban verdiğimiz Öznur'un ölümü üzerine hissetmiş olduklarımı yazmaktan bahsediyorum. Öznur eş tarafından kuzenimiz, kendisiyle olan ilişkim sonradan edinilmiş akrabalık düzeyinden ileri gitmedi ama yine de kendisine özgü birtakım lafları hatırımda yer etmiş. Kaldı ki, gencecik ölümler hep yüreğimizi parçalamaz mı zaten, böyle yarım kalmış hayatlar, koparılan yerleri hayat boyu acıyacak anne, baba ve kardeşler. Hepimiz hem üzüldük hem büyük şaşkınlık yaşadık bu beklenmedik kaza sonucunda, ve sonuç olarak kendisinin huzur içinde yatmasını, geride kalanlara ise sabır vermesini diledik.

22 Ağustos 2007 Çarşamba

Annemin Tavuklu Nohutlu Pilavı

Henüz anne mantısı açmayı cesaret edip denememiş olsam da, çocukluğumuzdan beri annemin yaptıgı, evde şenlik havası estiren yemekler serisinden seçtiklerimi yapmaya çalışmaya başladım sayılır. Ve ilk seferde de başardım desem yalan olmaz. Koca bile şaşırdıysa bu duruma, hakkaten öyledir. Çok da güzel olmuştu söylemesi ayıp, kendim de şaşırdım. Annemin tavuklu nohutlu pilavı bizim ailede neredeyse mantımızdan hemen sonra gelir. Tencerenin dibine önce haşlanmış, didiklenmiş tavuk etleri yerleştirilir, aralarına haşlanmış nohutlar serpilir, sonra üste priniç konur ve tavuğun suyuyla bir bardak pirince iki su bardağı olacak şekilde pişirilir. Yarım saat kadar sürüyor pişmesi, piştikten sonra da böyle tencereyi ters çevirip tabağa koyarak servis yapılıyor, çok afilli görünüyor. Ters çevirdikten sonra üzerine tereyapı kızartıp dökülebilir ayrı bir lezzet veriyor. Veee, ben bu yemeği yaparken hiçbir falso yapmadım mutfakta, gayet temiz, gayet aklı başında çalıştım. Aferin bana.

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Ölü Erkek Kuşlar - İnci Aral

İnsan hep böyle romanlar okumak istiyor, hep böyle yazar anlatırken kaybolayım istiyor. İnci Aral da neyi anlattığından çok nasıl anlattığını sevdiğim yazarlardan. Hani şöyle alsa eline kalemi de hergün ne yaptığını yazsa, en sıradan gününü anlatsa, çok güzel anlatır, öyle güzel anlatır ki bazen başa dönüp birkaç kere daha okumak, başa sarıp sarıp dinlemek gelir içimden. Bilmem anlatabildim mi, işte o kadar seviyorum ben böyle yazarları ve onların tüm romanlarını. Ölü Erkek Kuşlar, Suna isimli genç bir kadının kendi başına ayakta durmasını, yaşadığı çelişkileri, kadın olmanın psikopat hallerinin yanında, biri tutkuyla aşık olduğu sevgilisi diğeri sevgiyle bağlandığı kocası olan iki erkeğin hayatlarını, düşüncelerini irdelemekte. Tutkuyla aşk yaşamak ve sevgiyle bağlı olmak tanımlamalarını özellikle seçtim çünkü romanda Su ve Na'nın bir türlü anlaşamadığı, paylaşamadığı tanımlar bunlar, ya da ben öyle yorumluyorum. Ve düşünmeden edemiyorum, insan kocasıyla tutkulu bir aşk yaşayamaz mı? İlla ki günün birinde kardeş mi olur karı-koca? Peki, öyle olursa bu kötü birşey mi? Kadınların soruları bitmez efendim. Bu roman alınsın okunsun diyorum, aşağıda da bir altı çizilmiş var, pek de güzel yazılmış.

"Bellek, belli bir an belli bir yerde takılıp kalır. Bir sabah ya da geceyarısı, kar kokan bir öğleüstü, bir yaz akşamı; bir sokak ya da oda kapısında, bir lokanta masasında, güneşi emmekten yorulmuş bir dal ucund takılır kalır. Çok sonraları o yerin ve o anın fotoğraf durağanlığı ile belleğinize işlenmiş olduğunu görür ve orada, o anda bir daha hiçbir zaman o eski siz olmamacasına derin, köklü ama adını koyamayacağınız bir değişim geçirmiş olduğunuzun ayrımına varırsınız."
Epsilon, 16. Baskı 2003, 400 sayfa

8 Ağustos 2007 Çarşamba

Sular bu gece gelir mi?

Kıştan beri konuşulan su kesintileri Ankara'da bu hafta itibariyle uygulanmaya başlandı. Daha önce yaşamadık mı, yaşadık biliyoruz, kaç sene önce hatırlamıyorum ama gün aşırı kesintiler olmuştu. Bu sene, 2 günlük periyodlarla su olmayacağı duyuruldu, su verilme programları yayınlandı ama o da ne birçok semt her iki programda da yer alıyordu, dolayısıyla kendi adıma ve kendi semtime göre konuşayım, bilemedim hangi gün başlıyor kesinti bizim evde. Bir de duyurunun üstüne yazmışlar "Bazı Semtler semt içindeki yükseklik farkları nedeniyle iki listede de yer alsa da, sadece bir bölgedeki kesintiye maruz kalacaktır." eee, ne açıklaması şimdi bu, biz bir nane yiyoruz onu da biliyoruz açıklaması, orasını biz anlamıştık zaten de bizim evde ne zaman kesilecek kardeşim... bunu bilemediğimizden 31 Temmuz akşamı, noolmaz noolmaz diye, bulaşık makinası gereksiz yere 2 defa, çamaşır makinası kimbilir kaç gereksiz defa çalıştırıldı. Su ile ilgili tüm işler tamamlanıp yatıldı, sabah bi kalkıldı ki sular gitmemiş,artık buna tühlensek mi sevinsek mi bilemezken şimdi anlıyorum ki sevinmek lazımmış, çünkü kesinti programının 2.kısmında yer almak bir lüksmüş efendim, 1. kısımda yer alanlar boru patlaması nedeniyle 4 gündür su alamazken biz normal programda 2 gündür sususuz, ve çok şanslıyız. 06. Ağustos gecesi patlayan borular bizim tarafta suların 24 de gideceği yerde 22 de gitmesine neden olurken, gece 24 de su alması gereken yerler susuzluğa gömüldü. On kere çalışmasın makina da suyu boşa akıtmayalım diye hala kendi çapında direnen ben o gece 23 sularında çalıştırmayı planladığım ağzına kadar bulaşık dolu makinayla öyle kalakaldım 2 gündür. Musluklu bidon da almamışız ki, elimizde yıkayalım. Suların ne zaman geleceği belli değil nihayetinde, 3 gün daha su olmayacakmış söylentileri ortalarda dolaşırken, tuvalet için stokladığımız su tahminen bu gece bidonun dibini görecekken ve ben muhtemelen içme suyu sipariş edip onu tuvalete kullanmak zorunda kalacakken, güzide belediyemizin web sitesinde okuduğum “Boruların tamiratından sonra, tüm Ankara doyana kadar kesintisiz su verilecek. Daha sonra da kesinti programına devam edilip edilmeyeceğine karar verilecek.” yazısına gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum.

2 Ağustos 2007 Perşembe

Sıcaklara Dayanamayınca...

Ankara daha bir sıcak olunca, ev en üst katta olup kışın ekstra soğuk, yazın ekstra sıcak olunca, hamile olup sıcağı daha yoğun hissedince, geceleri uyumak hayal olunca Arçelik'in yolunu tuttuk. Yaptığımız ön araştırmada her ev aletinde olduğu gibi en uygun fiyatların Arçelik'de olduğunu, ve alanların memnun olduğunu öğrendik. Bu kış başımdan bir de kombi felaketi geçmiş olduğundan öncelikle dükkana ucuz beklentilerle gidip sonra morarmadım. Klima pahalı bir ev aleti olarak küresel ısınmanın fasulye fiyatlarından sonra attığı ikinci kazık olarak yaşamıma girdi. Aslında, şöyle bir durum da var, ucuza büyük marketlerde falan satıyorlar, televizyonlarda reklamlarını yapıyorlar ya, 300 ytl ye düşen fiyatlarla klimalar diye, hepsi yalan onların. Yok mu ucuz klima, var tabii, ama enerji sınıfı artık ben diyeyim E sen de Y, yani çok elektrik harcıyor, filtresi falan yok, gürül gürül su motoru tadında çalışıyor. Ama bizim gibi A sınıfı olsun fatura az gelsin dersen, evde alerjik bir hamile var filtresi de olsun dersen, aman sessiz olsun dersen güzel bir para bayılıyorsun; biz taze taze bayıldık. Bir de şöyle bir durum var,bayilerin elinde klima kalmamış olabiliyor veya 1 hafta sonrasına montaj tarihi verilebiliyor. Tabii parayı bayılmadan önce bunun montaj günü pazarlığını da yaptık bir güzel, aldık montaj gününü erken bir tarihe, aman ne keyifliyim ne keyifliyim. Kombi montajı sırasında başıma gelenleri hemen ne çabuk unuttum ben böyle. Neyse, dün geldi sevgili Arçelik servisi. 2 tane bey, biri genç çırak diğeri usta hem seviyor hem dövüyor. Önce şaşırdılar tabii küççücük, sıkış tepiş evimizi ve bizim o eve ne kadar çok eşya tıkıştırdığımızı görünce. Evlenirken mobilyaları getiren ustalar gibi, kombi ustaları gibi, klima ustaları da bu eve bunu nasıl takacağız çelişkisini yaşadılar tabii, oturdular kara kara düşündüler; hayır, biz akıllı karı-koca da keşif yaptırmamışız ki önceden. Eevet, sinirler yavaş yavaş gerilirken bende, salonda montaja başlandı. Klimalar evin içinde böyle çok hoş bir görüntü oluşturuyor ya, işte oranın montajı hiçbir şey değil, asıl dışarda duran klimadan büyük olan zırt makinası var ya, işte onun montajı evi de bitirdi beni de bitirdi. Bak yine sinirleniyorum yazarken, artık benim şanssızlığımdan mıdır, yoksa evin şekilsiz ve küçük olmasından mıdır, yoksa benim bu evle yıldızımın bir türlü barışmamasından mıdır nedir, ustalar duvara açacakları küçük bir delik ile klima kablolarını dışarı üniteye verecekken, matkap biranda sert bir yere geldi ve durdu. Koskoca duvarın bizim deldiğimiz yerinde bir ahşap takoz durmuyor mu, usta mecburen o takozu çıkarmak için deliği büyüttü de büyüttü ve sonrasında klasik sinir gerilmeleri başladı. Sonra sırasıyla, dış üniteyi balkona yerleştirken balkona dükmedikleri moloz kalmadı, diğer klimayı takarken yatak odamızı mahvettiler, sonra süpürmeden gittiler, evde oturacak yatacak yer bile kalmadı, bir elektrik süpürgesi tutayım, oturacak yer olsun derken süpürgenin torbası delindi her yer duman ve toz oldu....... Ve ben bu sayede az daha erken doğum yapacak kadar sinirlendim, gerildim. Ben beceriksiz miyim, şanssız mıyım....Kombi den sonra klimada da aynı olayları yaşadığıma göre (ki o ustalar temizleyip gitmişti nispeten) şanssız olmalıyım. Bak yine sinirimden nasıl uzuuun yazmışım. Neyse ya, sonra klimayı 25 dereceye ayarlayınca sinirlerim de yatıştı gerginliğim de geçti. Ama bundan sonra istemiyorum evde montajcı falan, mümkünse çok para kazanıp REZİDANSLARDA oturmak istiyorum, kombisi, kliması, ocağı, rafı, eşyası tam. Off yaaa.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...