18 Haziran 2013 Salı

Ne güzelsin duran adam...

Bu kadar sinir bozucu bir ülkede yaşanan haksızlıklara içerleyip dururken, belki de en çok kızımın büyüdüğünde duran adam gibi adamların öğrencisi olacağını umarak mutlu oluyorum... umarım bir gün bu insanlar tarafından yönetilen bir devlette genç kız olur kızlarım...

12 Haziran 2013 Çarşamba

12.06.2013...

Bu tarihi not etmeliyim. Bütün gece dürüst yayın yapmaya çalışıp bugün cezayı yiyen bir kanalın başında, elimde telefon facebook, twitter takip ederekten, gece üçte artık ayaklarımın ağrısına dayanamayıp nasıl bir sabaha uyanacağımı bilmeden girdim yatağa. 

5 Haziran 2013 Çarşamba

Ankara'ya sadece perinataloğa gitmiştim oysa...

Son dört gündür Ankara'daydım. Doktor kontrolünü arkadaşları da görüp sevme planıyla birleştirince dört gün oldu. Daha önce planlanmamış şekliyle Ankara karıştı, kendimizi eyleme gidiyor gibi hissettik. Hayır, halen biber gazı kokusu nasıldır bilmiyorum maalesef. Çocukluktan beri beraber yaşadığım alerjik astımım ve 21 haftalık göbeğimle benim eylemlere katılamayacağım aşikar olsa da aynı havayı solumuş olmak, mahalle arası yürüyüşleri görmek, Ankara sokaklarına tencere tava çalmak, altı yaşındaki kuzuya bunların neden yapıldığını bir bir anlatmak da çok güzeldi. Bütün bunlar olurken Erendiz Atasü'den Dağın Öteki Yüzü'nü okuyor olmam bile gözlerimin yaşarmasına yetiyordu. Onu sonra yazayım zira mis gibi bir roman kendisi.

Yıllardır bu ülkede olanlara kimsenin gıkının çıkmadığından, bütün karşı çıkışların, onaylamamaların ise sosyal paylaşım ortamlarında yapılan bir paylaşımdan öteye gidemediğinden, insanların giderek yozlaşmasından ve kapitalizmin kölesi, hükümetin yalakası olup işlerini halledenlerin giderek çoğalmasından şikayet eder yakınırken, artık ciddi ciddi "yurtdışına nasıl gideriz" konulu araştırmalar yaparken olanlar sanırım olmasını istediğim olaylardı. Ama keşke can yanmasaydı ama zaten bu da beklenen bir durumdu bana göre. İstanbul'da hiç yaşamadım, çok gezdim ama yaşamadım, bilmem oraları, yaşanmadan bilinmez tanınmaz. Ama Ankara'yı bilirim. Ankara'da öğrenci olmuş herkes bilir. Ankara'da polis denen bir acı gerçek vardır, ve bu acı gerçekten Ankara'da öğrenci olmuş hiç kimse hoşlanmaz. Dolayısıyla Ankara'da öğrenci olmuş kimseler olanlara pek de şaşırmamış olmalı... Olanlara tanık olurken öğrenciliğim geldi gözümün önüne çok çok, çıkan olaylar neticesinde kantinde kapalı kalışım mesela, polislerin bizi sıraya dizişi, kimlik bilgilerimizi kontrol esnasında hepimize pislikmişiz gibi bakışı, cep telefonumuz bile yok ki bırak internetten sosyal medyayı çağıralım kapıya... neyse... 

Ülkenin gidişatından, hatta abartmak gerekirse tüm dünyadaki gidişattan endişeliyim. Evrensel yozlaşma... evrensel endişe... ben apolitik bile değil de politika fobik büyütülmüş bir insanım... annesi babası 80 dönemini gayet güzel yaşamış belki de bu nedenle de kızını oğlunu koruma altına almış bir ailede büyüdüm, şöyle ki annemler beni onyedi yaşımda üniversite okumaya büyük şehire göndermişti ama her olay çıktığında ve dahası benden haber alınamadığında, ve televizyonlar dtcf de eylemcilerin okulu nasıl dağıttığını anlatırken ve cep telefonu yokken (evet medya o zaman olması gerektiği gibiydi) okulun kapısına Ankaralı bir yakınımızı dikerlerdi misal. "Aaaa İsmail Amca senin ne işi var burda" diye kalakalırdım okulun kapısında... "Aman kızım olaylara dikkat et" diye diye okudum ve büyüdüm işte, o yüzden ahkam kesemem politika siyaset vesaire üstüne ama çok okurum söylemesi ayıp, bir fikrim vardır benim de.

Bir sosyolog edasıyla yazamayacağım affet günlük, son zamanlarda yapılan eylemlerin olması gerekiyordu, çok da iyi oldu.

Evet, mesele üç beş ağaç değil elbet ama sadece üç beş ağaç için olsa ne olur ki zaten, sadece onun için bile eylem yapılabilir bence. Hatta AOÇ bu hale gelirken neden susmuşuz mesela, gözlerim yaşardı görünce. AVM yapmak yememiş de kendine saray yapıyormuş AOÇ nin göbeğine. Güzelim AOÇ ormanının tepesinde bir saray... etrafı büyük büyük yollar ve köprüler geçiyor... AOÇ nin yanında Gezi Parkı nedir ki aslında... AOÇ ye denk gelmedi işte direniş..yazık oldu.

Mesele çok, bütün bu meseleleri nasıl halledecekler belli değil henüz.

Mesele bence sadece diktatör olmasın, ılımlı olsun meselesi de değil, ne yani ılımlı olsa Arapça'nın okullarda seçmeli ders olmasını kabul mu edeceğim, ya da hamile kalıp kromozomları bozuk olması muhtemel bir cenini doğurmak zorunda kalmayı kabul mü edeceğim, sağlık sistemindeki sorunları ise doktor yakını olanlar bilebilir bir durumdayız mesela, büyük şehirleri bilemem ama buralarda aldığı gazla firmasının girişine cami maketi koyan firmalar var, yarın bir gün kızım bana "anne biz niye türban takmıyoruz, herkes takıyor" diye soracak ve hatta belki de suçlayacak kadar normalleşecek mesela bu kafa, ben bütün bunları "ılımlı" da olsa kabul edemem kimse kusura bakmasın, o kadar hümanist değilim maalesef. Dedim ya politikadan çok çakmam ama kendi tarafımdan bakacak olursam, alışveriş merkezine gitmiyorum, son 3 senede hepi topu en fazla on defa gitmişimdir o da mecburiyetten (tabii bunda ılıman iklimli denizli bir şehirde yaşıyor olmamın da etkisi var), televizyon izlemiyorum dolayısıyla hürrem'i, acun'u, kuzey'i  ve/ya binbir türlü reklamı sadece sosyal medyadaki bilgi kirliliğinden duyuyorum, Türkçe'yi kötü kullanan hiçbir kitabı veya yayını komik de olsa yok da satsa moda da olsa almıyorum, bunları bu eylemlerden önce de yapıyordum, yapmaya da devam edeceğim elimden geldiğince. Çünkü bunların hepsi birer zincir, şimdi haberleri net vermediği için kızdığımız medyaya hürrem seyrederek yeterince para kazandırmıyor muyduk mesela....dedim ya ben izlemiyorum. Bu tip dizi ve yarışmaların insanlar salaklaştırdığını düşündüğüm için ama sadece.

Sen de izleme olur mu... Bütün bu eylemleri unutup olağan hayatına geri dönme bence... ve bir daha oy verme, tadından yenmez ılımlı mı ılımlı bir insan dahi olsa kendisi kafa aynı kafa çünkü. Kadınlara erken emeklilik vermesi bile çalışmayalım diye...ona göre...

Bu arada, Ankara'da detaylı ultrasonumu oldum, büyük ihtimalle bir sorun olmayacağını amniyosenteze gerek olmadığını bilimsel kesirlerle açıkladı doktor, "bazen tıpta oluruna bırakmak da gerekir" diye de ekledi... sonra bende "Siz doktorsanız Adana'daki adam neydi acaba?" demek istedim...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...