19 Kasım 2007 Pazartesi

Pembe cüzdan...

"24.10.2007 tarihinde, saat 9.27 de sezeryan ile bir kız çocuğu doğurtuldu" bilgisinin yanında doğuran kişi olarak benim ve raporu isteyen kişi olarak kocanın isminin yazılı olduğu doğum raporumu aldıktan sonra SSK işhanının 5. katında bulunan nüfus idaresinin yolunu tuttum, evlilik cüzdanım ve kimliğimi de yanıma alarak. En son 5 yıl kadar önce cüzdanımı kaybettiğimde geldiğim nüfus idaresine çıkan asansörün milletimizin asansör kullanma yol ve yordamlarını bilmemesinden kaynaklı yavaşlığı (bu millet, beklerken, asansör çağırma düğmesine sürekli basar, asansör hem yukarı çıkarken hem aşağı inerken aynı katta sürekli durur vs vs) ve önündeki 20 kişilik sıra hiç değişmemiş, hala aynı. Bir süre bekledikten sonra binebildiğim asansörde tıklım tıkış zemin kata iki defa inişimiz ve her ikisinde de zemin katta binen olmaması, bu milletin asansör kullanma yetisini ortaya koymakta ya, neyse konu asansör değil :) Nüfus idaresi her zamanki gibi kalabalık, kaaç sene önce de kalabalıktı, ay bu kadar insan her gün her gün ne yapıyor nüfus idaresinde anlamış değilim. Ama her resmi işlemde nufüs kaydı bilmemnesi istendiğine göre bu milletin buralarda sıralanması da normal sanki. Neyse, benim işim başka burada. Numara alınan makinaya doğru gittim, ve "doğum" yazan düğmeye basıp numara aldım ki, makinanın yanında duran görevli "doğum numarası aldınız bayan" diye uyarıda bulundu, ben de yüzümde kocaaaamaan bir sırıtış ile gevrek gevrek ve gayet de uzatarak "eveeeeeet" dedim. Şimdi bu görevli erkek kişi bana neden böyle bir uyarıda bulundu, bende çocuk doğuracak kız tipi mi yok, yoksa ve tercihen anne olmak için çok mu genç görünüyorum??? Genç görünüyorum di mi, evet evet, öyle olmalı. Neyse, 541 no.lu sıra numaramı alıp heyecan içinde başladım beklemeye. Bu gibi durumlarda (sınav başvuru, yurt giriş, ders alma formlarını doldururken de) "amanın bilgileri ve belgeleri yanlış vermeyeyim" paniği yaşamakta, annelerimizden babalarımızdan duyduğumuz "aslında benim doğum tarihim şu ama memur yanlış yazmış, deden yanlış söylemiş" gibi gerçek yaşam hikayelerinden birini de tecrübe etmek istemediğimden kelli doğum tarihini içimden tekrarlamaktayım. Şükür sıram çabuk geldi, 16 numaralı bankodan çağrılınca koşturaraktan gittim memura, sonra bir bey uyarınca farkettim ki belgelerimi sıkı sıkı tutarak koşarken elimdeki atkımın bir ucuyla da yerleri süpürerek gelmiş, yolun ortasında boylu boyunca bırakmışım cart portakal renkli, fırfırlı atkımı. Ay bi de anne olucam yahuuu...atkıyla yerleri süpüren anne...

Doğum raporunu uzattım memura, tıkır mıkır bir işlemler yapıp önündeki ekranda, bana geri verdi raporu ve arkasına bebeğin adı, soyadı, doğum tarihi, dinine ilişkin bilgileri yazmamı istedi. Yazdım, yazdıklarımı da kırk kere kontrol ettikten sonra geri verdim. Benim nüfus cüzdanım da gerekiyormuş onu da verdim. Tıkır mıkır işlemlerden sonra memur "şimdi sesli söyleyeceğim bilgileri iyi dinleyin ve onaylayın, işlemi onayladıktan sonra değiştiremiyorum, ancak mahkeme kararıyla değiştirebilirsiniz" demez miiii, amaneeey, sen bunu bana demeyecektin memure hanım, ben ki altı üstü iki evrağı buraya kadar kırk kere kontrol edip getirmiş bir insanım, bir de mahkeme kararı falan diyorsun, sonrasında" aa bebeğinizle adım aynı" cümlesiyle aramızda kurulmuş olan güzel iletişim benim size bu bilgileri 2 kere okutmamla, hatta arada bir iki bilgiyi duyamadığım için ekstra tekrarlatmamla bozuldu ya neyse. Bilgileri teyit için okurken farkettim ki bizim kızın doğum yerine memur "Altındağ" diyor, hemen aynı panikle atladım ben tabii, "ayyy Altındağ neresi, Altındağ değil Ankara Ankara" diye. Meğer artık nüfus cüzdanlarına ilçe adı yazılıyormuş, Hacettepe de Altındağ ilçesine bağlı olduğundan bizim kız Altındağlı oldu. Bebeğimizin kaydını evlilik cüzdanımıza da yaptırdıktan ve bir nüfus idaresi macerasının ardından, pembe nüfus cüzdanımızı aldım kendi nüfus cüzdanımın yamacına koydum hep korusun gözetsin diye... Hayırlı uğurlu olsun kızımıza, nice üniversite kayıtlarında, savcılıktan nice temiz kağıdı alımlarında, nice pasaport başvurularında, ve daha aklıma gelmeyen nice işlemde kullanmak nasip olsun inşallaaaah.... Amin...

1 Kasım 2007 Perşembe

Lohusayım, kafamda kırmızı kurdelam..

Son birkaç yıldır hayatımda süregelen değişimlerin en büyüğü ve en güzelini kucağıma alalı neredeyse iki hafta olacak. Bu iki hafta içinde yazılacak anlatılacak çok şey oldu, ne var ki, bırak bilgisayar açmayı aynada yüzüme bakmayı bile unuttuğum bu iki hafta çok çabuk, evin içinde sürekli koşturarak, ilk defa geçirilen bir ameliyatın acılarını dindirmeye çalışarak, tam gün annelik mesaisiyle geçti ve geçmekte. Doğumum sezeryan oldu. İyileşene kadar canım çıktı. Sezeryanla ilgili tek endişem genel anestezi altında uyumaktı, tamamen bilinçsiz, tamamen kontrolsüz. Fakat, spinal anestezi ile yapıldı doğum, doğum anlarının çok çok zevkli olduğunu söylemeliyim, acısız bir şekilde doğuma tanık oluyorsunuz, bebeğinizi gayet bilinçli bir halde görüyorsunuz, fakat sonrasında yapılan ağrı kesicilerin etkisini yitirmesinin ardından yaşanılan acı bir ağrı kesici iğne daha yapılmasını isteyerek dindirilebiliyor ancak. Söylenenler doğru, sezeryan ile olunca doğum, anne bebekle hemen iletişime geçemiyor, karında dikiş olunca doğrulmak sorun oluyor, emzirmek sorun oluyor. Siz ameliyatın verdiği yorgunluktan sıyrılmaya, çektiğiniz acıya dayanmaya çalışırken, aç olan bebeği doyurmak üzere bütün bayan eş dost akraba tarafından çekiştirilen organlarınızın (ben onları kutsal olarak tanımlıyorum artık) acısına da dayanmak zorunda kalıyorsunuz. Neyse, bu acılı günler geride kaldı :) Sonrasındaki günler ise anneliğe alışmakla ve lohusalık adı verilen nispeten zor olduğunu düşündüğüm dönemle geçiyor. Ben lohusalığı bedeni sürekli olarak sıcak basması buna rağmen bebekte gaz yapmaması için sıkı sıkı giyinmek durumunda kalınmak suretiyle basan sıcağın cehennem ateşine dönüşmesi ve geceleri görülen kabuslar olarak tanımlıyorum. Anneliğe dair ise hergün yeni bir şey öğreniyorum. İlk günlerde beceremediğim alt değiştirme ve bebeğin kollarını kazaktan geçirme işlerini oldukça becerikli ve nispeten daha kısa sürede yapabiliyorum. Sütüm olsun diye annem tarafından önüme konan neredeyse herşeyi yiyorum, hala 7 kilo fazlam vaaarrr, nasıl verilecek bu kilolar, bu kadar çok yerken??? Bu kadar yoğun geçen günlerde baş yardımcım, daha doğrusu işleri idare eden ve benim daha çok asistanlığını yaptığım annem yanımda olmasaydı kiloları düşünecek halim hiç olmayacaktı ama, iyi ki varsın anne, ve iyi ki yanımdasın anneliğimde.

Bütün bunların dışında, hamilelik boyunca çok da muzdarip olmadığım aşırı duygusallık durumu anne olduktan ve bebeğimi kucağıma aldıktan sonra gelip içime oturmuş olmalı ki, burnumda sürekli bir koku, Deniz'in kokusu. Hayatta hiç yaşamadığım bu "burnumda bir kokunun sürekli varolması durumu", sanıyorum artık anne olduğum anlamına gelmekte....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...