28 Şubat 2013 Perşembe

Yarın Cuma..

Daha çok yazacağıma söz vermiştim kendi kendime. Günlük değil mi bu? Yazacaksın sürekli ki yarın bir gün baktığımda arada kopukluklar olmasın, değil mi? Bak herkes çalışkan çalışkan yazıyor. Seviyorum ben günlüğü günlük gibi yazanları da, kendim niye yazmıyorum değil mi? Baktım da yazdan beri okuduklarımı bile yazmamışım, oysa okuyorum valla. Bir sürü kitap okudum ama hepsini yazmak zor olacak gibi, üşenmezsem yazarım. Bu yazıya da geçen Cuma başlamış, bitirememiştim. Bu aralar acaip bir uyku modundayım. Uyumak dışında mala bağlamış bir şekilde işe git, eve gel, işe git, eve gel rutini....işten çok soğudum. Hiç çalışasım da yok. Çalışmasam ne yapacağım onu da bilmiyorum. Çalışırken evde oturup kitap okumak, vırt zırt yapmak çok çekici geliyor da, çalışmayınca bunalıma girer miyim acaba... diye ciddi ciddi düşünür oldum. Cumaları severdim herkes gibi, bu iş yüzünden Cumalarla aramda bir hastalıklı aşk başladı resmen. Tabii bu düşüncelerin sonucu bütün koç burcu kadınlarının da muzdarip olduğu üzere, ne istediğini bilmeme, elindekinin kıymetini hiç bilmeme, hep olmayanı isteme gibi durumlara bağlanıyor. Ama ne yalan söyleyeyim, sabah mutfakta güzel bir kahvaltı yapıp, sonra öğlene kadar kitap okumak için şu aralar neler vermezdim neler. Neyse, bu sene başında yazmıştım, gelişine yaşayacağım ben bu sene, biraz boşvere boşvere. Biraz geç olsa da anladım artık, sen istediğin kadar çabala, düşün, seç, iste... bir şekilde herşey kendi kendine oluveriyor öyle ya da böyle, dolayısıyla düşün düşün boktur işin diyerek, naapıyorumm, gelişiiişinee yaşıyorum. Şimdiye kadar kastım kastım da ne oldu? Kişilik itibariyle herşeye kasarım ben. Mesela yazdan önce hatta kışın sonlarına doğru kim hangi ay tatile gidecek konuşulur ya, ben o an itibariyle "acaba aynı zamanda izin alabilecek miyiz kocaylan", "acaba o izin ayarlayabilecek mi" falan diye kasarım da kasarım, zırt pırt sorup deliye çeviririm mesela adamı, sonra "nereye gideceğiz" diye kasarım, kasmaktan başıma ağrılar girer, sonra ne olur, ne olacaktıysa o olur, ben kasmakla kalırım. Koca ne kadar rahatsa ben o kadar kasan bir insanım mesela. Çocuğun sunumu olacak Perşembe, ben başlarım Cumartesi'den "aman da ne yapacağız, nasıl hazırlanacağız, konu ne seçsek" bilmem ne diye kasmaya, o hiç kasmaz, ben kasarım o kasmaz derken sunum son dakkaya kalır ve ben panik olup sinir yapıp olayın dışında kalırım, o sakince hazırlanır kızıyla. Öyle işte... kasan insanım. Daha bir şey olmadan o şey olursa ne olur diye sızlanmaya başlarım mesela, kendime de etrafımdakine de zindan ederim dünyayı o derece. Kasan insan... şimdi bu yıl kasmayacağım diyorum ya, yalan ha. Kasmadan yaşıyorum evet, ama sonuçlarını kasıyorum bu sefer, öyle mi olur böyle mi olur diye. Kasan insan..pff.

Uyumaktan ve her sabah sevimsiz işime gitmekten ve tabii ki kasmama rolüne bürünmüş kasmaktan başka ne yapıyorum... aa.. onbeş tatilde bir Cuma Ankara'ya gittik. Hoş, onbeş tatilin üstünden de bir sürü zaman geçti ya, neyse. Ankara'dan ayrıldığımdan beri gezmeye gitmemiştim hiç. Maksat hem arkadaşları görmek hem de kuzuya onbeş tatilde gezdim, gördüm havasını vermekti. İnsan çocuğunu tatilde bir yere götürmeyince suçluluk duyuyor, insan diye genelleme yapmamayım da, bahsettiğim kendim insanı öncelikle tabii. Kuzu bir yerlere gittik diye sevindi ama ondan çok anasıyla babası gezdi. Anıtkabir'i falan unutmuş hep, oraları gezdirdik bir daha. Zaten başka da gezecek bir yer yok ya Ankara'da, oturup da alışveriş merkezi de gezecek değiliz deyip arkadaş evlerinde vakit geçirdik. Herkese vakit yetmedi ama olsun. İki sene geçse de üzerinden, arkadaşlarım olmasa benim için hiçbir şey ifade etmiyorsun Ankara, ben bir daha anladım bunu, hep iyi olalım hatta daha iyi olalım da, büyük de konuşmadan kısaca, umarım bir daha topraklarında yaşamak durumunda kalmayız. Arkadaşlarıma gelince, alınmasınlar gücenmesinler ama büyük şehirde yaşamak yoruyor insanları belli ki, gülmeler bir azalmış, enerjiler bir düşmüş sanki. Neyse...iyilerdi yine de. Hala yaşadığım şehirde şöyle adam gibi muhabbet edebileceğim bir arkadaşım yok, olmadı, ve sanırım olmayacak. Buradaki kadınlarla frekansım tutmuyor, ya da onların benle tutmuyor bilemedim işte, birkaç yanılgı yaşadım insanlarla ilgili, zira herkesi kendim gibi sanarım ya ben. Şöyle ental dantel konular tartışacak bir tane adam yok etrafımda, ya da bilgisiyle bana birşeyler katacak birileri. Ama zaten alıştım da bu duruma, kendi başıma takılıyorum işte.

Ee başka...yarın Cuma...

Hiç ummadığım insanlar "Cuma'ya" gidiyor. Millet çıkar derdinde be. Üniversitede karı kızla hem de "paralı" olarak yemediği halt kalmamış adamlar Cuma'ya gidiyor şimdi patronu dinci diye. Müşteri ziyareti yapılacaksa bir Cuma günü, herkes Cuma'da, iki saat kimse yok masasında. Cuma'ya gitmek yeni yeni girdi laflarımıza, bundan on sene önce Cuma'ya gitti deselerdi birileri için Cuma kim derdim muhtemelen. Çok değişik birşeyler oldu yaşadığımız yer ve zamana. Öfkeleniyorum. Allahım oldu rabbim, milletin ağzında vıcık vıcık. Günlüklerde yazıyorlar "rabbim bana doğru yolu gösterecek" bilmem ne, bir de üzerine yorumları "canım rabbin sana yolu vermiş zaten" felan diye. Herkes de bir rabbin aşağı bir rabbim yukarı, ne meraklıymışsınız ya. Yazınca böyle günlüğe rabbim mabbim diye bir torpil falan mı var bir yerlerde? Kime yalakalık yapıyorsun kardeş sen diye gülerim adama, rabbin okuyor mu yazdıklarını? Teşekkürler oldu, elhamdülillah. Anlamıyor ben hiçbir şey. En iyisi kısa keseyim zira ağzımı bozmak üzereyim. Nerden geldik ki buraya, haa... yarın Cuma ya ordan...

Başka haberlerim de var günlük ama onları yazmak için henüz pek hazır değilim. Sonra yazayım olur mu...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...