30 Ocak 2008 Çarşamba

Ağda Zamanı - İnci Aral

Farklı kesimlerden kadınların yaşamlarını, duygularını, düşüncelerini, düşlerini ve hayalkırıklıklarını 17 farklı kadın öyküsünde yine çok çok güzel bir dille ve yine yaşatarak anlatıyor İnci Aral. Kadınların soyunduğu ve soyundurulduğu roller taraf tutmadan ve tutturmadan kendi seslerinden anlatılıyor tüm hikayelerde. Dili yine kusursuz, hayranlık verici. Hepsini tek tek sevdim öykülerin ama en çok " Kepek" öyküsünden keyif aldım.

"Günlerdir aksamamışsa yağmur, gün ışığı kirli bir gökyüzünü ağartmayı becerememişse, perdeler yeni bir günün başlangıcına açılmaya direnebilirler. Bir pencerenin güneşe açılması demek değilse sabah, içimizde adını koyamadığımız bir sevinç, yersizliği şaşkınlık uyandıran bir coşku, öyle, çocuksu gelip geçiveren bir taşkınlık değilse nedir?

Zorunlu bir yağmura uyanmaktır. Yüzünüzü bir avuç suyla yıkayıp, dişlerinizi fırçalamayı suların geldiği saate ertelemek, perdelere dokunmadan ışığı yakmak, kapıya bırakılmış gazetelerin başlıklarından ürkmek, radyoda iç karartan bir şarkıya dolaşarak çamurlu pabuçlarınızı fırçalamaktır. Çaydanlığı ocakta unutmak, ekmekleri yakmaktır. Bütün bunlardan sonra da sersem sepelek duraklara, dolmuş kuyruklarına koşmak demektir. Yanınızda bozuk para bulundurmayı unutmayınız.
....
Saatlerle boğuşarak geçirilmiş gecelerin sonunda dokunulmamış sabahlar başlatırdım mutfak penceresinin önündeki masada. Yalnız benim olabilen sabahlar. Uykudayken diğerleri. El uzatamazken bezginliğime. Yalnızlığımdan, kalabalıktan usanmış, sessizliği yutarak ve inceceik üşüyerek ürpertili bir tatla. Kentin teker teker sönen ışıklarına dalar bir sigara tuttururdum gizlenmemiş. Evlendiğimiz geceye özenle seçilmiş ama birlikte yaşanan yıllara bakışık bir yıpranma ve tükenmişlikle sararmış, eprimiş geceliğimin üstünde sarkık bir yün ceket, titrerdim korkarak gelecekten. Kesin bir bitişi bile nasıl kolayca noktalayabilir insan, bir çocuk en tatlı uykularına anasının kokusunu katmayı sürdürürken..."

"...Bulaşık taslarının köpüklü sularında gemileri yok onların. Kırmızı bayraklı donanmaları yok. Yıkadıkları hep yağlı melamin tabaklar, aluminyum tencereler, yorgun, alışılmış bir kolaylıkla sokup sokup çıkardıkları çatal kaşıklar.

Hep aynı oyuncaklar, kırık dökük. Küçücük oyunlar ki çok sıkılıyorlar. Çamaşır leğenlerinin durulama sularında uzak bir gökyüzünün duru mavi sevincini yakalamayı unutmuşlar. Herşey yerli yerinde. Çiçeklerine döktükleri su ışıksız. Ve çocuklarına, kızlarına..."

Epsilon Yayıncılık, 6. Baskı 2004 (İlk basım 1986), 142 sayfa

Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum - Kürşat Başar

Kürşat Başar'ın daha önce okumuş olduğum ve çok da sevdiğim diğer 3 romanının aksine bundan çok tat alamadım ne yalan söyleyeyim. Başladığım romanı saygısızlık olmasın diye yarım bırakmamak adına bitirdim. İlk basım 1992 yılında yapılmış, o zaman okusaymışım belki severmişim, bilemiyorum. Elfe, Nevit ve Selin isimli üç yeniyetmenin aşka dair koşuşturmaları, düşkırıklıkları. Selin'in yaptığı hıyarlığa karşın romanın onu temize çıkarmaya çalışması ve maalesef başarılı olup da günaha bizi ortak edememesi.
Everest Yayınları, 15. Basım, 112 sayfa

28 Ocak 2008 Pazartesi

Yazmayalı çok olmuş.....Niye ki?

Kısaca annem yılbaşının hemen sonrasında gitti, neyse ki bizi düzene koymuştu biz de bu zamana kadar o düzeni bozmadık maaşallah, herşey iyi gitmekte ben anneliği koca babalığı evlat da çocukluğu öğrenmekte ve nispeten başarılı olmaktayız. Evde oturmak sıkıcı olmaya başlayınca ve ben bunalınca, hem bebeğe bakıp hem de çalışabilir miyim acaba diye düşünmeyi bırakıp harekete geçince, yeniden home office olarak çalışmaya başladım, nispeten başarılı oldum. Bebek arabasını alışveriş merkezlerinin yürüyen merdivenlerinden indirip çıkarmayı öğrendim (daha sonra yazılacak,unutma). One Tree Hill de Lucas ve Peyton nasıl bir araya gelmiş onu öğrendim. Birkaç kitap okudum, ayrıca yazacağım. Birsürü fotograf çektim ama hiçbiriyle ilgilenemedim, kitaplığımı düzenleyemedim, bebeğin dolabını düzeltemedim, filmleri dvd ye çekemedim...vsvs... Neden, çünkü, kitaplığımı düzenlemek için yerimden kalkıyorum, sehpanın üzerindeki tokalarımı görüp onları yerine kaldırmak için banyoya doğru gidiyorum onları yerine koyunca çamaşır koyayım yıkansın diyorum yıkıyorum, banyodan çıkınca yatakodasında kalmış bardağı görüyorum alıp mutfağa götürüyorum birkaç bulaşık var makinaya koyuyorum geri gelirken gözüm bilgisayara takılıyor "aaa fotografları düzenleyeyim" diyorum oturuyorum bilgisayar başına "aa maillerime bakmadım ne zamandır" diyerek posta kutumu açıyorum, bebek ağlamaya başlıyor kalkıp yanına gidiyorum...yine yapmadığım ve vaktim yok yapamadım diye utanmadanda şikayet edip mızıldandığım bir sürü iş gibi yine kitaplığı ve fotografları düzenleyemedim. Ben bu zamanı kullanma işini bir türlü beceremedim gitti, hayat boyu yapılacak ama yapılamamış işlerim mi olacak benim yahuu. Pöff.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...