9 Haziran 2008 Pazartesi

Çok güzeldi çok...

Gittik, gördük, dinledik, alkışlamaktan ellerimiz kızardı, mutlu olduk... çok güzeldi çok, bitmesin istediydik, bitti, ama...yüzümüzde koskocaman tebessümlerimiz, içimizde kanlı canlı Jethro Tull dinlemenin rahatlığıyla döndük evlerimize :)

4 Haziran 2008 Çarşamba

Tanık oldum...

Şuana kadar bilmem kaç kez temiz kağıdı almak için gittiğim ve 5 yıl okuduğum okulumun karşısındaki korkutucu bina olmaktan öteye gitmeyen Ankara Adliye Sarayı'na bu sabah "gerçek" bir davada tanıklık etmek için gittim. Bu binadan korktuğumdan kelli 2. tanık konumundaki arkadaşıma birlikte gitmek arzumu belirttim ve öyle de yaptık, yoksa o koskoca kaotik binada ne işim var tek başıma... Adliye Sarayı'nın gözümdeki imajının kötü kalpli cadının dağın tepesinde kara bulutların arasından görünen sarayı olmasından ibaret olması durumu, bir davada tanıklık yapma olayının bende yarattığı, mafya cinayetine tanık olan kişinin"tanık koruma programına" dahil olarak mecburen yüzüne estetik yaptırması psikolojisi ile birleşince az biraz heyecan yaptığımı ve bir havalara girdiğimi itiraf etmeliyim. Oysa ki bilmem kaçıncı iş mahkemesine gidiyoruz sadece... Neyse, gittik, girdik içeri, 2.tanık arkadaşım bu konuda daha deneyimli olduğundan içeride kaybolma ihtimalimiz olduğunu söyleyince hemen avukatı aradık...bilmem kaçıncı iş mahkemesinin 2. katta olduğunu öğrendik. Başladık yukarı çıkmaya, etrafta bir sürü cüppeli kadınlar adamlar var, adliyenin içinde cüppeli dolaşıyor avukatlar, pek şık görünüyorlar, bu tip mesleki kılık kıyafetlerin insanlara bir nevi karizma kattığını bir kez daha görüyorum. Özellikle kadınlar dikkatimi çekiyor, avukat cüppesi kadınlara pek bir yakışıyormuş, hepsi de bir süslü bir süslü... Birden şunu farkediyorum ki, cüppelilere avukat diye bakarken, diğer bütün adamları karısını döven, çocuğuna sarkıntılık yapan adamlar olarak görüyor, az biraz heyecanımın yerini, her an, boşanmaya karşı çıkan erkeğin karısına saldıracağı bir kavgayla karşı karşıya kalabiliriz korkusuna bırakmış olduğunu farkediyorum. Rabia'nın adalet sarayı maceraları bende nasıl bir yer etmişse artık.... Sonra 2. kata çıkıp da bilmem kaçıncı çocuk ağır ceza mahkemesi tabelasını görünce bir garip oldum, "çocuk" kelimesinin "ağır ceza" tamlaması ile yanyana gelmiş olması tüylerimi diken diken etti....ne tür davalar görülüyor acaba burada diye düşündüm, allaaam çok feciii... Davanın yapılacağı mahkemenin önüne geldik sonra, arkadaşın avukatıyla buluştuk, hakime ne söylememiz gerektiğini tekrarladık, ve ben yine nüfus memurluğundaki gibi panik oldum. Neyse, avukat içeri girdi, biz kenarda oturduk. Sonra birden adımı soyadımı canhıraş haykırınca adamın biri "ayyy, ne vaar beeee, ne baaaarıyorsun, saarmıyız" oldum. Meğer mahkemelere dair filmlerde gösterilen şeylerden gerçek hayatta da olan birinci detay bu. Mübaşir mi ne o çıkıp avazı çıktığı kadar bağırıyor. Ben girdim içeri, hakim şöyle gelin deyince önce orada gördüğüm ilk sandalyeye oturmaya kalktım, ayıp oldu tabii, meğer hakim birşey sorunca herkes ayağa kalkıyormuş neyse, avukat hemen müdahele etti "ortaya gel" diye, ben baktım kendisine "nasıl yani diye" "ayakta durcan ortada" dedi, şok oldum. Öyle dımdızlak ayakta durdum bu da detay ikiii, "bıdı bıdı bıdı bıdı doğruyu söyleyeceğine namusun ve şeferin üzerine yemin eder misin" dedi hakim, ben tanık koruma programı dahilinde bulunan bir tanık edasına bürünerek "ederim" dedim, bu da detay üüüç. Sonra hakim espri yaptı ismimle ilgili, ben anlamadım espriyi tabii (bazı işleri gereğinden fazla ciddiye alıp bu nedenle şamşırabilen model), hö diye kaldım, avukat müdahele edip şirinlik yaparak benim şapşallığım sonucu hakimin bozulan suratını toplayıverdi. Sorular soruldu cevaplar verildi, tabii ben cevapları verirken yine heyecandan çok fazla şamşırmamaya çalıştım, önümde oturan kadın herşeyi bilgisayara yazdı ( bu da çok ilginç bir meslek, hakim ne derse yazıyorsun, ama bazen insanın şööyle kafasını arkaya çevirip ama hakim bey bu böyle olmadı, haksızlık oldu biraz diyesi gelmez mi acaba...). Benim sıram geçince diğer arkadaş geldi, ben oturdum onları dinledim. Sonra o da oturdu hakimin kararlarını dinledik, sonraaa işte beklenen oldu, çocuk ağır ceza mahkemelerinin ordan bağırtılar çığırtılar geldi. Çok güçlü kuvvetli bir kavga çıktı belli ki, bizim hakimin sesi duyulmaz oldu. Görsel olarak tanıklık edemedim kavgaya, iyi ki de edemedim.. ama bağırtılar çok fena yer etti kulaklarımda, biraz çirkef, biraz çaresiz ve fazlaca sinirli. Sonra çıktık gittik işte aksi istikamette...kimse düşmesin oraya ya...bi de hastaneye düşmesin kimse...

1 Haziran 2008 Pazar

Geç bile kalmış bir yasak..

Kapalı alanlarda ve otomobillerde sigara içmek bir süre önce yasaklandı. Yıllar önce Avrupa ülkelerinden birinde kapalı alanlardan sonra sokakta sigara içmenin yasaklandığını duyduğumda yok artık demiştim. Yıllar sonra ülkemizde yeni başlıyor bu yasaklar ve bu yasağı destekleyen koca koca reklam panolarında çocukları için dumansız bir ülke isteyen annelerle düzenlenmiş kampanyalar. Geç bile kalmış olunsa da zararın neresinden dönülse kardır diyorum ve garip bir şekilde bu yasağın uygulandığını görmek de şaşırtıyor beni, sanırım pek inanmamışım ben bu yasağa ya da Türkiye'deki, uygulanabilirliğine ama geçen gün güzide alışveriş merkezimiz Ankamall'da her daim dumanaltı olan ve dumandan gözün gözü görmediği yemek salonunun berrak havasını görünce ve hatta, gayet de bir mahalle dükkanı olan kuaförümün de yasağı uyguladığına tanık olunca mest oldum. Şimdi sıra barlarda ve cafelerde, sonra da sokaklarda... herkes evinde zıkkımlansın kardeşim.. Sanki hiç sigara içmemiş gibi, holiganlığa varacak kadar sigara düşmanı olmuş olmam da ironik tabii ama olsun tam tamına 1,5 sene olmuş sigara içmeyeli...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...