26 Eylül 2013 Perşembe

Deneme bir ki...

İki ay olmuş yazmayalı. İki ayda büyüdüm kocaman oldum, tartılmıyorum bile artık. Bildiğin öküz kadar oldum. Otuzyedinci haftadayım. 1 Ekim'de doğuracağım.

Aynı profilde blog adresimde değişiklik yaptım, birkaç saçma insana vermiştim adresimi, verdikten sonra saçma olduklarına karar verdiğimden okumalarını da istemiyorum. Ayrıca küçük bir şehirde yaşıyorum ve bu şehirden sürüyle insan okumaya başladı burayı, ben zaten o kadar önemli şeyler yazmıyorum okumalarına da gerek yok, biz böyle kendi kendimize iyiyiz diyerekten değiştirdim adresi. Malum şehre ilişkin yazılarımı da kaldırdım ki geri dönüp gelemesinler. O kadar açık olup da sonra kendim olmayan şeylerden bahsetmeyeyim değil mi, mesela yellozun biriysem evde falan burda da olmalı, öyle baby showerında naif ve son derece duru güzelliğiyle objektiflere gülümseyen hamile kadın gibi davranmaya başlarsam mesela olmaz, hiç olmaz. Öyle değilim çünkü. Baby showerları da zaten çok saçma buluyorum. Nereye para harcayacağını bilemeyen insanları tuzağına düşüren bir takım güçlerin oyunları bunlar, bence gelmesek bu oyunlara iyi olur da, olmuyor işte. Ben gelmem o ayrı. Zaten o kadar da para bırakmıyoruz tuvalete, yok parasız değiliz tabii kendimizce bir takım lükslerimiz var, süslü baby shower kekleriyle yarışamaz ama var yine de... de ben o tip partileri yapmacık buluyorum mesela o da var. Şimdi kalksam baby shower partisi yapıyorum desem beni tanıyanlar gülerler, neden, çünkü her türlü arızam ortada, o kadar şeker pembe bir kadın olmadığımı yedi alem biliyor, böyle naifmiş gibi yapamıyorum. Ayrıca süper arıza ve ağlak bir hamilelik geçirdim, duygusallığın dibine vurdum vurdum çıktım. Beyimin yıllar süren profesör olsam mı olmasam mı sorunsalı  bildiğin rock yıldızı olmasıyla sona erdi şimdilik, barlarda çalıyor falan, önünde böyle onsekizlik çıtırlar dansediyor, bildiğin gibi değil bir gör nelerle yarışmak zorundayım ve düşün bir de hamileyim üstüne, baştan yemişim sevişemeyen kutsal kadın damgasını... sakın çıkıp da "aaa hamileyken de sevişilir" deme, herkes biliyor aynı şey olmadığını. Öyle böyle geçti gitti işte hamilelik... ne idealisttim başta, her gün hamilelik notları alacaktım, haftalık bloğa yazacaktım onları falan filan, yalan oldu tabii. Öyle naif bir kadın da değilim işte, hamilelik hormonlarımla barış içinde yaşayıp her kadının gıptayla baktığı örnek bir hamile olamadım, ama hakkımı yememek lazım yine bir hamileye göre süper enerjiktim, belki de barış içinde olamamamın nedeni budur, içimde biriken enerjiyi hamileyken atamıyorum, kimbilir belki de. Neyse. Moda olduğu üzere hamile, doğum vs fotoğrafı çektireyim dedim, sonra ücretini duyunca "aman ben kendime o parayla şunu alırım" veya daha insaflı davranarak "çocuklara harcarım" dedim işte. Para olsaydı da saçımı boyatmaya üşenecektim büyük ihtimalle, zira saçımı uzatmaya karar verdim bir karış boyasız saçla kaşlarım birleşmiş halde geziyorum. Bir de yine o kadar naif bir kadın değilime gelecek olay belki sıkıldın ama poz vermek zor olacaktı bu yelloz halimle saçıma papatya takmış karnımı seviyorum yüzümde ultra kutsal bir tebessüm falan, hadi onu da geçtim, birinci çocukta yapmadık böyle bir şey büyüyünce demez  mi benim niye yok diye. Ama en önemlisi şu, şimdi bizim ev var ya öyle süslü bir ev değil, bildiğin öğrenci evinden biraz daha iyi modda, afilli araç gereçleri ve süsleri olmayan (küçük dokunuşlar mı diyorlar nedir işte onlardan), evde köpek olduğundan kelli kıl tüy içinde, ben de otuzyedi yaşında evli ve çocuklu bir kadına göre hiç titiz bir insan olmadığımdan kelli çoğunlukla tozlu ve kirli bir ev, o şıkımdırak fotoğrafları assak duvarlara ne kadar eğreti duracağı o kadar açık ki. Ya bir de şu bebek fotoğraflarının hepsi aynı be... o da var. Tüm bunların sonucunda ondan da vazgeçtim, çekerim ben kendi fotoğrafımı dedim ama tabii o fotoğraf makinalarından olmalı bende de, neyse.... 

Bu yazmadığım ama yukarıda yazdıklarımı düşündüğüm iki ayda çok önemli şeyler oldu aslında. Şu nefret ettiğim işim vardı ya, patronlarım bana bir iyilik yapıp ofisi kapattılar. Ne de iyi ettiler. Çocukları bakıcıya bırakmak istememenin yanında annemi ya da kayınvalidemi buraya çağırmak zorunda kalmak da istemediğimden yaşadığım ikilemi anlatmak sanırım çok uzun olacak ayrı bir konu başlığıyla yazmak lazım onu. Çocuklara annelerin bakmasını çok büyük bir nimet olarak görsem de herkes gibi, sadece bakıcıdan daha iyi olduğunu söyleyebilirim, aynı şehirde yaşamayınca sıkıntı bunlar hep, hoş bn aynı şehirde yaşasam yine sıkıntı olurdu da. Sonradan vıdı vıdılamamak için çocuğuna kendin bakacaksın sanırım, tek çözüm bu. Kariyer de yaparım çocuk da sanırım çok da doğru bir söylem değil be, en azından benim için. Ne onu isterim ne bunu isterim hallerindeydim hep, içten içe kendim bakmak istiyordum evet, birinci de alamadığım keyfi ya da çekemediğim çileyi bunda da kaçırmak istemiyordum ve en önemlisi de bu iş hayatında bir halt olamayacağım artık çok netti. E çok da para kazanmayınca hala çalışmakta diretip kendimi niye kandırayım ki, kazandığım para bakıcıya ve temizlikçiye gidecekse bu strese değmez sanırım. Bir de artık cidden yıldım yirmili yaşlarımdaki motivasyon yok bende. Yani çalış çalış ne olacak, kendime beş yıllık kalkınma planı yapsam daha mı mutlu olacağım, iş hayatı cidden sahte ve anlamsız gelirken geleceğe yönelik planlar yapmak nasıl da komik ve acıklı geliyor insana, çalışırken ciddi ciddi mutsuzum ben, müdür de olsam mutsuzum mesela onu biliyorum ez azından, bir maydonozdan farklı hissetmiyorum neticede o zaman da. Şimdilik koca parasıyla geçinebilecek durumdayken bütün iş hayatını bir tarafa bırakıyorum süreli ya da süresiz şimdilik bilemiyorum ve çok da memnunum. Herkes sıkılacağımı düşünüyor, bunalacağımı falan, çalışmamanın ve çocuklarla birlikte olmamın beni asosyalleştireceğinden dem vuruyorlar çoğunlukla, çalışmanın kadına verdiği dinamizmden bahsediyorlar evde olunca bunu kaybedeceğimi vurguluyorlar satır aralarında kelimelere dökmeden, ama, bunlardan bahsedenlerin çoğunluğu da bir gün ben bunlardan şikayet edecek olursam ki eğer böyle bıyık altından gülecekler "ahahaha biz demiştik" falan diye şiddetle onu hissediyorum; Duman bizimle yaşamaya başladığı günlerdeki gibi aynı, "bakalım ne zaman bakamayıp geri verecekler?" diye içten içe dört gözle bakan insanlar vardı, böyle şeylerle mutlu olan insanlar var ya "ben demiştimlerle" mutlu olan, halbuki biz Duman'la yaşamayı beceremeseydik bu işten en çok Duman zararlı çıkacaktı kimse bunu düşünmüyordu sanırım; aynı çatlak meraklar ben hamile kalınca çıkmaya başladı "hamile hamile ne yapacak evde köpekle bakalım?" ne mi yaptım doğumuma sadece 6 gün var ve ben hala sokakta köpek gezdirebiliyorum, şimdi aynı çatlaklar "bebekle köpek birarada ne yapacaklar bakalım bu sefer kesin verecekler" diye düşünüyorlar eminim ama ben çok inat bir insanımdır. Sırf inat olsun diye bile bırakmam o köpeği, şaka be şaka ne takacağım seviyorum köpeği kendi çocuğum gibi nasıl bırakayım da.... Böyle şeylerle mutlu olmayın kardeşim milletin köpeğinden işinden sana ne iyi dileklerini dile nasihat etme bu insan 37 yaşında bilmem anlatabildim mi.... haz etmiyorum bu fikrini söylerken sonucunu merakla ve hasetle bekleyen insanlardan... 

Yazacak çok şey varmış, devamı sonra olsun....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...