30 Kasım 2006 Perşembe

Charlie Kaufman'ı Seviyorum

Herşey "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" ile başladı, önce DVD lerin arasında gezinirken ismiyle dikkat çekti, sesli olarak kendi kendinize tekrarladığınızda şiir gibi...Neyse, seyredildi, sonra tekrar seyredildi, internette aramalar yapıldı, bu filmi kim çektiyse diğer filmleri de izlenile dendi. Daha sonra görüldü ki kim çektiyseden öte kim yazdıysa seyredilmeliydi. "Being John Malkovich" seyredildi ardından, Kaufman tadı fazlasıyla alındı, "Adaptation" seyredildi, sonra "Human Nature" derken, biraz önce "Confessions of a Dangerous Mind" ile tüm Kaufman filmleri seyri tamamlanmış oldu. Artık Charlie Kaufman hakkında yazmaya ve konuşmaya hakkım var...:)

Bir sinema filmi en çok yönetmeninin izlerini taşır sanıyorum. Kaufman bir senaryo yazarı. Yazdıklarını çok iyi anlayan yönetmenlerle çalıştığı kesin, çünkü yönetmen değişse de Kaufman tadı değişmiyor. Zaman ve mekandan bağımsız, uzuuun upuzuuun diyaloglarla dolu, başta karmaşık bittiğinde çok sade ve açık... Kaufman seyircisini üzmüyor hiçbir zaman, fakat öyle bir hüzünlendiriyor ki yüzünüzde bir tebessümle kalıyorsunuz; problemler yaratıp çözüm üreterek kafamıza kakmıyor rahatsızlıklarını, söylemek istediği sözleri , düşünmemizi istediği konuları var sadece.



Herbirini çok sevdiğim Kaufman filmlerinden aklımıza kazınan repliklerden de birer tane eklemek istedim. Hepsini kopyalasam bu blog isyan eder....


Being John Malkovich

"You don't know how lucky you are being a monkey. Because consciousness is a terrible curse. I think. I feel. I suffer. And all I ask in return is the opportunity to do my work. And they won't allow it... because I raise issues"

Human Nature

"What is love anyway? From my new vantage point, I realize that love is nothing more than a messy conglomeration of need, desperation, fear of death and insecurity about penis size. "

Adaptation

"Do I have an original thought in my head? My bald head. Maybe if I were happier my hair wouldn't be falling out. Life is short. I need to make the most of it. Today is the first day of the rest of my life. I'm a walking cliché. I really need to go to the doctor and have my leg checked. There's something wrong. A bump. The dentist called again. I'm way overdue. If I stop putting things off I would be happier. All I do is sit on my fat ass. If my ass wasn't fat I would be happier. I wouldn't have to wear these shirts with the tails out all the time. Like that's fooling anyone. Fat ass. I should start jogging again. Five miles a day. Really do it this time. Maybe rock climbing. I need to turn my life around. What do I need to do? I need to fall in love. I need to have a girlfriend. I need to read more and prove myself. What if I learned Russian or something, or took up an instrument. I could speak Chinese. I'd be the screenwriter who speaks Chinese and plays the oboe. That would be cool. I should get my hair cut short. Stop trying to fool myself and everyone else into thinking I have a full head of hair. How pathetic is that. Just be real. Confident. Isn't that what women are attracted to? Men don't have to be attractive. But that's not true. Especially these days. Almost as much pressure on men as there is on women these days. Why should I be made to feel I have to apologize for my existence? Maybe it's my brain chemistry. Maybe that's what's wrong with me. Bad chemistry. All my problems and anxiety can be reduced to a chemical imbalance or some kind of misfiring synapses. I need to get help for that. But I'll still be ugly though. Nothing's going to change that."

Confessions of a Dangerous Mind

"When you are young, your potential is infinite. You might do anything, really. You might be Einstein. You might be DiMaggio. Then you get to an age where what you might be gives way to what you have been. You weren’t Einstein. You weren’t anything. That’s a bad moment.”


Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Clementine: What took you so long?
Joel: I just walked in.
Clementine:Do you miss me?
Joel: Oddly enough, I do!
Clementine:You said "I do" - I guess that means we're married!
Joel: I guess so!

24 Kasım 2006 Cuma

Kırkkonaklar - Ulus dolmuşunda gülme krizi

İşten eve dönüş yolundayız, arkayı beşlemişiz. Yan tarafımda benim tanımadığım ama birbirini tanıyan 4 arkadaş var. İş çıkışı dolmuş dolu, Kırkkonaklardan aşağıya doğru iniyoruz, bu 4 arkadaşdan biri gülmeye başladı, yanındakine bulaştı, onun yanındakine derken bana bulaştı, benden ön tarafa bulaştı, onların önündekilere bulaştı. Önce kendimizi sıktık, başka taraflara baktık; ama engel olunamadı; bir anda dolmuşun 3 te 2 si kahkahalarla gülmeye diğer yarısı da "sinirleri bozuldu" herhalde diye onlara bakmaya başladı. Toplum içinde böyle gülmek çok ayıp çünkü. Neyse, bir süre güldükten sonra birkaç kelime sohbet edildi, inerken herkes birbirine iyi akşamlar diledi. Keyifli bir yolculuk olmuştu.

Biz toplum olarak her daim somurtmaya alışmışız; yolda yürürken, sabah ofise gelince, dolmuşta, otobüste, markette.......her yerde somurtuyoruz. Bu somurtma da gülme gibi bulaşıcı aslında, herkes birbirine bakıp somurtuyor. Bir keresinde biri dolmuşa binince, tebesssümle "Günaydın" dedi, bütün dolmuş sakinleri yol boyunca bu kişiyi bakışlarıyla ezdi. Ben genelde inerken "iyi akşamlar"ya da "iyi günler" demeyi tercih ediyorum, en azından hemen sonrasında dolmuşu terkediyorsunuz ve ahalinin bakışları altında ezilmiyorsunuz; çok ayıp birşey çünkü, sana ne milletin günü aydın ya da değil, sana ne kardeşiiiiiiim.

Gülmek saygısızlık, gülmek ayıp, gülmek hafiflik göstergesi.....bir de "çok gülen çok ağlar" derler, tamamen yalandır.

DAĞARCIĞINIZA HER GÜN İKİ SÖZ

Türk Dil Kurumu hergün 2 kelimeyi anlamı ile birlikte e-posta (!) adresinize gönderiyor. Kendilerine e-posta(!) atmanız yeterli. bilgi@tdk.org.tr adresine konuya "Her gun iki soz almak istiyorum." yazıp gönderin dağarcığınızı genişletin.

23 Kasım 2006 Perşembe

The Thrill is Gone

Dün akşam işten eve dönerken çalmaya başladığında "budur, dünyada yapılmış en güzel, en sevdiğim şarkı budur" dedim birden kendi kendime. Evde, barlarda çeşit çeşit yorumuyla sürekli dinledik de, o an bu anmış, soğuk Ankara'da yorgun bir günün ardından eve yürürken huzur ve mutluluk verdi bana. Sözleriyle hüzünlü, melodisiyle verdiği his büyük bir huzur. Hayatta "en ..." lerim olsun, bu "en..." lerle kendimi birleştireyim, hepsi bir bütün olsun, sonra "Anyl" olsun takıntısıyla şarkı dalında "en.."imi de böylelikle belirlemiş oldum.

The Thrill is Gone 1951 yılında Rick Darnell ve Roy Hawkins tarafından yazılmış; biz B.B. King'le biliyoruz tabii; çünkü B.B. King tarafından 1970'de yorumlanınca ün kazanmış. Ayrıca, çok tatlı başka yorumları da var, henüz hepsini dinleme fırsatı olmadı ama netten bulduklarım aşağıdaki gibi (eğer başka bildikleriniz varsa bana haber verin, hepsini istiyorum...):

Chet Baker
Ella Fitzgerald - Joe Pass
Manhattan Transfer
Blues Brothers Band
Aretha Franklin
Gary Moore - B.B. King
Tracy Chapman - B.B. King
*** Bir de FLU yorumu vardır, Gölge'den çıkmayanlar bilir :) O da takdire şayandır.

Bir de sözlerini yazalım:
The thrill is gone
The thrill is gone away
The thrill is gone baby
The thrill is gone away
You know you done me wrong baby
And you'll be sorry someday

The thrill is gone
It's gone away from me
The thrill is gone baby
The thrill is gone away from me
Although I'll still live on
But so lonely I'll be

The thrill is gone
It's gone away for good
Oh, the thrill is gone baby
Baby its gone away for good
Someday I know I'll be over it all baby
Just like I know a man should

You know I'm free, free now baby
I'm free from your spell
I'm free, free now
I'm free from your spell
And now that it's over
All I can do is wish you well

21 Kasım 2006 Salı

Istanbul Istanbul

Başlıktan da anlaşılacağı üzere Istanbul'daydım :) Her ne kadar iş için gitmiş olsam da 3 gün 3 gecede fırsat bulunan her anda gezmeyi büyük bir hiperaktiflik göstererek başardım.Tabii bunda bütün programlarını bana ayıran, işlerimin bitmesini sabırla bekleyen kankalarımın da katkısı büyük. Zencefil'de yediğim palamut köftesi, Dolmabahçe çay bahçesinde boğaza karşı çaylar, İstiklal'den Galata'ya yürüyüş, Roxy'de süper eğlence, kaşarlı dürüm döner, ıslak hamburger ve atom için kendilerine buradan tekrar tekrar tekrar teşekkür ederim, onlar kendilerini bilirler......


Neyse, Ankara'da yaşayan her insanın Istanbul gezisinde olduğu gibi bu Istanbul seyahati de sürekli "keşke burada yaşasak" dilekleri ve temennileri ile geçti; sonra "aman burda çok trafik var, hava pis, kapkaççılar var" tesellileri ile vazgeçildi ve Ankara'ya dönüldü.....

14 Kasım 2006 Salı

White Lion Ankara'da!!!


White Lion 02.Aralık Cumartesi akşamı Saklıkent'te. Biz kocayla biletlerimizi alacağız. Eee 76 kuşağı olarak bu konsere gitmezsek ayıp olmaz mı? Ayrıca, güzel müzik dinlemek, biraz da nostalji yapmak adına gitmeliyiz diye düşünüyorum; ne de olsa artık böyle gruplar yok ve böyle şarkılar yapılmıyor.....

13 Kasım 2006 Pazartesi

Grip Olmanın İyi Tarafları

Salondaki koltukta önümde ısıtıcı, üstümde battaniyemle yatarak geçirdiğim bir haftasonundan izlenimlerim:

Grip olmak iyidir çünkü:

- Sürekli yatarsınız kimse size kalk demez, hatta aman sen yat derler,
- Evde güzel hizmet görürsünüz,
- Tüm gereksiz TV programlarını sorgusuz sualsiz seyredersiniz, hiç de suçluluk duymazsınız aman bu kadar vakit TV önünde geçti diye,
- Canınız sigara istemez.

10 Kasım 2006 Cuma

10 KASIM



Beni görmek demek ille de yüzümü görmek değildir.
Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu yeter.
Mustafa Kemal ATATÜRK

8 Kasım 2006 Çarşamba

Ankara'da Kombi Nereden Alınır?

Cillop gibi bir kombimiz oldu. Henüz çalıştırılmadı ama işin en önemli kısmı olan tadilat kısmı bugün sabah saat 10.30 da başlayıp 19.00 itibariyle bitti. Kocanın sabahtan işlerinin yoğun olması nedeniyle ustaları ben karşıladım, koca eve gelene kadar aramızda oldukça komik diyaloglar geçti; tesisat ve bilimum ev işlerinden hiç çakmayan bir bayan ve eve kombi tesisatı kurmaya gelen 4 tane usta arasında geçebilecek diyaloglar envai çeşit; anlatmakla bitmez.

Öncelikle, 10.30 da geliriz dediler aynen o saatte de geldiler. Rıfat Usta, işinin ehli olması bir yana, fayans kırarak oldukça rahat döşeyebileceği boruları evin bayanına çok iş çıkartmamak adına neredeyse iki büklüm olarak mutfak dolaplarının arkasından geçirmeyi başararak da sevgi ve saygımızı kazandı. Kendisine teşekkür ederiz. Kesinlikle çok temiz ve özenli bir iş çıkarttı, eski kombimizin labirenti andıran iğrenç boru düzeni gitti yerine süper özenli, estetik boru düzeni geldi (çok da güzel anlattım ya neyse) Sonunda da evi süpürüp gittiler ya hepten sevdirdiler kendilerini evin hanımına.

Neyse, Ankara'da ikamet edip kombisi ile sorun yaşanlar Badat Ticaret'i arayabilirler, tel: 311 10 93.

7 Kasım 2006 Salı

Yeni bir kombi almak

Kaloriferi açmadan suyu ısıtmayan, nerdeyse 1 sene önce tesisatçının "atın siz bu kombiyi" demesine rağmen atmadığımız kombimiz 2006 kışının erken gelmesiyle beraber bizi yarı yolda bıraktı. Ankara neredeyse "-" derecelere düşmek üzere ama bizim kombi çalışır görünüp kaloriferleri yakmıyor.

Ankara'da kombi Ulus Rüzgarlı'dan alınırmış. Biz de tuttuk Rüzgarlı yolunu, 2-3 sokak ve de 1 işhanı komple kombici. Neyse ki, koca gerekli birkaç araştırmayı yapmış nasıl birşey aradınız diye soranlara 20.000 kalori (ne demekse) ve hermetik (bacasız) diyebiliyoruz. Pazar araştırmamızı yaklaşık 4-5 dükkan gezerek, babalarımızı ve arkadaşlarımızı arayarak tamamladık. Çıkan en büyük sonuç: Kombi dediğimiz şey fiyatları minimum 1400 YTL den başlayan ve aman süper bir kombimiz olsun derseniz 2500 YTL ye kadar çıkarak evdeki en pahalı eşya olma özelliğini kimseye kaptırmayacak bir cihaz. (Fiyatlar montaj ve malzeme dahil komple fiyatlardır)

Zehirlenme vakalarından dolayı bacalı kombiyi tavsiye etmiyorlar, illa ki bacalı isterim derseniz de baca raporu, zart raporu zurt raporu almanız gerekiyormuş. Eee bunları bilimum devlet dairelerinden almanız gerektiğini de düşünürseniz hiç uğraşmıyorsunuz hemen hermetik olsun diyorsunuz. Ama bacalıdan hermetiğe dönmek için de gerekli olan tadilata boyun eğeceksiniz. Neyse, en sonunda bir Ferroli kombimiz oldu. ECA, Vaillant, Alarko ve Viesmann en çok tavsiye edilen ama en pahalıları; Demirdöküm sakın almayın dediler biz de neden demedik. Badat Ticaret'de hepsi var zaten, adamlar da yardımcı oluyorlar, tabii kombi takılmadan kendilerine referans olacak değilim o ayrı.

Bir kombi üzerine daha ne kadar uzun yazılabiliri denemek istediğimden değil de Ankara kışında kombisiz kalmanın ne demek olduğunu bildiğimden yazıp duruyorum :) Donarken uyumamak lazım ya, ondan.

Bir de fıkra anlatacağım: Kombi bakarken makina mühendisleri bütün cihazların nasıl çalıştığını bilir mantığıyla kardeşimi aradık, makina mühendisi olacak ya belki bir yardımı dokunur dedik, eşine dostuna sorar bilmiyorsa dedik. Kardeşim:"Yaw, burası İzmir; arkadaşın birine en son kombi dediğimde, adam "abi, kombi dediğin şey yatağın kenarına konan dolap gibi şey mi?" demişti". Biz o dolap gibi şeye Ankara'da komodin diyoruz ve İzmir'e selam ediyoruz, sıcak memleket tabii, kombi onun neyine....

Kombinize iyi bakın, arada bir konuşun onunla..................

6 Kasım 2006 Pazartesi

Tunç Seni Çok özledik....

Seni, herşeyini, çok özledik. Şarkılarını hala dinliyoruz. Yarım bıraktıklarını anlamaya çalışıyoruz. Seni tamamlamak mümkün değil...Keşke burda olsaydın ve yarım kalan şarkılarını, yarım kalan anılarımızı tamamlasaydın...

Seni çok özledik

3 Kasım 2006 Cuma

Karadut Şarabı

Hala içiyorum.Vişne ve çikolata şarabından daha güzel bir şarap olamaz derdim de karadut şarabı da varmış. İçimi çok hafif, meyve suyu tadında içiliyor ki bu aslında kötü çünkü lıkır lıkır içip zurna olma olasılığı yüksek; ben bu gece biraz öyle içtim de oradan biliyorum. Esra arkadaşım bu akşam güzel sandviçler yaptı bana bir de karadut şarabı getirdi,süper yaptı. Mandalina şarabı da varmış, bir de onu denemek lazım :)

bilir misin yuceler yucesi tanri
şarap ne zaman coşturur icenleri
pazar,pazartesi,sali,carşamba,perşembe,
bir de cuma,cumartesi gunleri
(Hayyam)

Lost cidden Lost oldu artık...

3. sezonun daha ilk bölümüyle hastalarında tatsızlık yaratan, "Biz sürekli arka arkaya seyrettik, şimdi haftalık seyrediyoruz o yüzden tatsız geliyor" diye savunduğum Lost bende de hayal kırıklığı yaratmayı başardı.

Ama benim hayal kırıklığımın nedeni eski heyecanın kalmaması, soru işaretlerine bir türlü cevap getirememeleri,kendilerini tekrar etmeye başlamaları değil, akıl oyunlarının yerini artık basit laf yarıştırma sahnelerine bırakması. 5 bölümdür sürekli olarak çene yarıştırma suretiyle birbirini göt etme (Türkçe'de daha iyi bir ifade varsa lütfen beni aydınlatın) sahneleri seyredip duruyoruz. Ya kardeşim sen bu rakamları attın ortaya, bir hatch çıkardın, güzel de bir hikaye yazdın, hepsini, herkesi birbirine akıllıca bağladın, şimdi yakıştı mı herşeyi basit diyaloglarla yürütmek; bütün cuk diye oturmuş karakterleri laf ebelerine dönüştürmek.

Bir diğer sıkıntı ise, diziye şahane trailerlar yaparak kendi gizemini yaratıyordu eskiden; şimdi ise trailerlar ucuz numaralara döndü. En son örneği S3E5 de gördük; trailer da monitörden görünen uzaylı görüntüsü bende bir X-Files etkisi yaratmıştı. Bölümde gördük ki, trailer tamamen ucuz bir aldatmacaymış, ve aslında o uzaylı, gözü korsan bantlı bir adammış.

Artık bu basit numaraları bırakıp üzerine Lostpedia yapılmış, msn de saatlerce lost teorileri tartışılmış bir diziyi eski tadına kavuşturmaları gerekiyor acilen.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...