24 Ekim 2011 Pazartesi

Hayatımın en canlı mavisi..

Anne olalı 4 sene oldu, Deniz 5 yaşına girdi. Bundan sonrası Deniz'e hitaben yazılsın...Benden anne olmaz diyordum da, oluverdi biliyor musun. Genel formattan biraz değişik oldu ama... Yemek yapmayı beceremeyen, evi çekip çevirmede beceriksiz, ev işinden nefret eden, bazen çok bencil tabir edilebilecek bir anneyim...ama yine de iyi yönlerim var...işten gelince sofrayı, mutfağı darman durman bırakıp senle oynamayı tercih ediyorum, evin dağınıklığı sen mutlu olduğun sürece bana batmıyor, evde temizlik günü ilan edip ev ahalisini oradan oraya sürüklemiyorum, seninle sokakta bağırıp çağırıyorum, seninle koşuyorum. Belki sana en cicili bicilisinden sofralar donatamıyorum ama enerjinle yarışıyorum. Belki bazen sadece kendime vakit ayırmak, biraz yalnız kalmak istiyorum ama beraber olduğumuz vakitlerde seninle anıra anıra gülüyorum. Süper anne falan değilim, çok temiz bir anne de değilim, çok idealist bir anne de değilim, sadece içinden sürekli gülmek gelen bir anneyim. Bazen biraz dengesiz olabiliyorum, ama olmamaya çalışıyorum, en azından farkındayım yani...

Büyümen değişik bir tecrübe...her geçen sene yeni birşeylere tanık oluyorum...anne olmaya hazır olmazmış insan biliyor musun, bir gün anne olmak istersen yani diye söylüyorum, yaşadıkça görüyor insan. Ama anne olmadan önce bir sürü şeyi yapmış ol, ne biliyim bungee jumping yapmış ol mesela, çocuğun olunca "amaan bana birşey olsa bu çocuk napar?" diyebiliyorsun...gibi..her şeyi tecrübe etmiş ol...çok sevmiş, çok sevilmiş, çok sevişmiş ol mesela, çok okumuş, çok yazmış, çok gezmiş, çok içmiş ol...böylece çocuğun aynı şeyleri yaşadığında anlayabil...bunlar önemli..unutma.

Seni büyütürken kendime verdiğim sözler var...şunu yapmayacağım...bunu yapmayacağım diye..neler..hadi bakalım...yapabilecek miyim

*Seni engellemeyeceğim
*Sana akıl vermeyeceğim
*Hep destek olacağım, en boktan hataları yaptığında falan
*Seni eleştirmeyeceğim
*Sana "keşke" demeyeceğim
*Seni özgür bırakacağım (özgürlüğün tanımını yapmak gerekir mi burada bilemiyorum, arada kaldım, kendimle çeliştim bir an...örnek verelim alkol almana ot içmene karışmam ama uyuşturucu kullanmaya kalkarsan, oyarım)
*Bir de görünmez bir kadın olup hep arkanı çaktırmadan kollayacağım

Hep mutlu ol...hep gül..mutlu yıllar..

17 Ekim 2011 Pazartesi

Ve işte karşımızda sonbahar...

Bugün bu sene için son defa açık ayakkabı giydim sanıyorum. Zira akşam eve giderken ayaklarım üşüdü. Akşam sekiz sularında yağan tropikal yağmur, tropikal derken bir anda bastıran ve burnunuzun ucunu bile görmenizi engelleyen yoğunlukta yağan, ardından gelen serinlikte üşüteceğimi bile bile incecik bir gömlekle balkonda oturuyor olmam bile değiştirmiyor yazın bittiğini. Artık akşamları hırka giymeliyim. Sabah evden çıkarken de hırkamı yanıma almalıyım. Açık ayakkabıya bir son vermeli, güneş ışınlarının ülkemize artık eğik düştüğünü ve hatta bazen bulutların arkasında kalabileceğini kabul etmeliyim. Biraz önce, askılılarımı, tiril elbiselerimi ve şortlarımı eteklerimi kaldırırken içim cız etti. İtiraf ediyorum uzun kollu kazakımsı şeyler (boğazlı kazaktan hala çok uzağım) ve incesinden bir mont giymeyi özlemişim, yağmur desen sevilmez mi hele de bir deniz şehrinde, burun donduran soğuk değil ama ürperten serinliği de özlemişim de, sonbahar beni derin düşüncelere gark edecek, tırsıyorum.

Yaz üzerimizdeki kıyafetler kadar hafif çünkü.
Sonbahar ağırdır, düşündürür...
Yalnız hissettirir..
Yağmur, ağlatır...
Kasım geçmişi düşündürür...
Aralık yeni kararlar aldırır...

Karar almak mı dersin vermek mi bilmem, tırsarım her ikisinden de. Aldığım kararın başkalarını nasıl etkileyeceğini düşünürüm ilk önce, bütün kadınlar gibi; tırsarım yine, çünkü kendince, kendini mutlu etmek için aldığın kararlar başkalarını yaralayacaktır mutlaka, bu noktada kendini düşünmek göt ister, çünkü bencillikle karıştırılabilir. Bir kadın, bir anne , bir kız evlat olarak birinci görevim bu çünkü, çocuğunu yaralamamak, anneni, babanı yaralamamak, etrafındaki herkesi kendinden önce düşünmek zorunda olmak. Bir kız çocuk olarak böyle yetişmek, bir kadın olarak böyle doğmuş olmak belki. Onu üzmemek, bunu üzmemek...onu düşünmek bunu düşünmek...beni kim düşünecek peki...beni kim üzmeyecek...bunu otuzbeş yaşında farketmek..onu üzme bunu üzme, onu düşün bunu düşün derken etrafımdaki herkeste yarattığım bu saçma güven, güvenilir misin peki gerçekten...

Sonbahar'da kadın olmak zor yahu......

13 Ekim 2011 Perşembe

Duraklama...

Sabahlar ve geceler serinledi, artık askılı bluzlar yerine kısa kollu tişört giyiyoruz...garip...açık ayakkabılar devam ama akşamları babet giymek lazım... botlar ve boğazlı kazaklar hala çok uzak..bu iyi...

Beni mutsuz eden şeylerden uzak duruyorum... bu iyi...


Sanırım bu aralar sadece kendimi düşünüyorum...bu çok iyi...

Kimseye borç harç hissetmiyorum... bu en iyi...

Ve bu hislerimden ötürü kendimi kötü hissetmiyorum...en iyiden de iyisi...

Bir sürü kitap aldım kendime...okuması güç olacaklardan ama çoktan okunmuş olması gerekenlerden...bu da iyi...

Her sabah yürüyorum... bir saat...sahilde...iyi mi...iyi...musmutlu dakikalar...

Yeni bir fotoğraf makinesi için para biriktiriyorum...güzel...

Annemin yakın bir arkadaşının kızı kırk yaşında beyin kanaması geçirip öldü...kötü...çocukluğumuz beraber geçmişti...ablamızdı...çok kötü...on yaşında kızı vardı..en kötü...kızımla yaşayacağım çok zamanım olsun istiyorum...iyi...tekrar başladığım sigarayı bir kez daha bırakmam gerektiğini hatırlatıyor bu bana...hadi bakalım...bu da iyi...en azından farkındayım...

Yaşadığım yerde bir ayrıkotuyum galiba...bu iyi...ama bu başka bir yazının konusu...uzatma...

Sürekli yemek yiyorum...aldığım kiloların bir gramını bile veremedim...rezalet...diyetisyene gideceğim...hayırlısı....

Hala keşfediyorum ben...muazzam...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...