29 Kasım 2012 Perşembe

55...


"Teyze"lerim, teorik olarak annemin kız kardeşleri, pratikte anne yarılarım, iki tane.  Gözlüklü, öğretmenlik yıllarından kendisine yadigâr, elinde olmaksızın, o tiz sesiyle her daim yüksek tonda konuşan büyük teyzem annemin ablası, dedeme çektiğini düşündüğüm, annem ve büyük teyzemin aksine ince ve narin yapılı, kafasını arkaya ataraktan şen kahkahalar atmaktan çekinmeyen, güzel elleri, yay gibi kaşları olan teyzem annemin küçük kardeşi. Enişte” lerim teorik olarak teyzelerimin kocalarıdırlar, evet, pratikte ise çocukluğumun en eğlenceli, tekrar tekrar yaşasam bıkmayacağım biri kel kafalı biri bembeyaz saçlı anılarıdır.   "Enişte"lerim teyzelerimle olan anılarımda zaten hep varolmuş ve varolacak koca kişileridir, zira ben doğmadan evlenmişlerdir, ya da ben çok küçükmüşümdür hatırlamıyorumdur,  bir nevi teyzelerimsiz eniştelerim hiç olmamış sanki, öyle koca adamlar olarak teyzelerimin eline doğmuşlar. "Bacanak", içinde fazlaca kankalık, kan bağı olmaksızın akrabalık barındıran, beni hep güldüren komik bir kelime olmasına öyle de daha önemlisi eniştelerimin babama ve babamın eniştelerime seslenişleri demek. Bir de "dayım" var, teorik olarak annemin ağabeyi... pratikte orta yaşında hepimizin tırstığı, şimdilerde tatlı bir dede olan... Kuzenler, çocukluğu yaz tatillerinde, yılbaşı yemeklerinde, bayram buluşmalarında hep birlikte geçmiş, birbirinin kısa pantolonlu hallerini bilen kişiler. Çocuk dünyamın pek de geniş olmayan nüfusunun bir kısmı onlardı işte, sonra hepimiz için dünya genişledikçe, dedem ve anneannem ölünce, aralara mesafeler girdikçe, zaman kaydedemeyeceğimiz denli hızlı aktıkça, uzun lafın kısası...büyüdükçe, beraber geçirebildiğimiz zamanlar da küçüldü... 

Ben sadece kendim büyüyorum sanmışım ki eniştem, senin ölüm haberini aldığımda yanında olduğum komşular "kaç yaşındaydı" diye sorduğunda "en fazla 55" deyivermişim...halbuki 70 e yakınmışsın sen. Sonradan farkettim ki annemin yaşı da bende yıllardır "55" diye kalmış... hatta babamın, hatta büyük teyzemin, hatta dayımın... büyük kuzenler desen "30 falan" lardalar hala, kardeşim "18 ler" inde... Zaman bende bir yerlerde durmuş. 55'i kaydetmiş hafızam, herkes orada kalmış.

Sen ölünce eniştem, gözümün önüne en çok, arka odadan hatta şehrin öbür ucundan duyabileceğimiz ellerini birbirine "hay allah" der gibi çarparak ansızın patlattığın kahkahaların geliyor.  Ben hamileyken yazlıkta mangal ateşinde bize pişirdiğin türk kahvesi nedense silinmemiş aklımdan. Bunlardan geri kalanı hep çocukluk hatıralarım... gri mi lacivert mi şimdi çok seçemediğim vosvosunla iki aile toplaşıp tatile gidişlerimiz, kuzenle tek çocuk olduğumuz yıllar... vosvosun arka penceresine iki kişi sığacak kadar küçüğüz... aklımda öyle kalmış...kuzenle kafalar eğik cama yapışmışız ayaklarımız birbirimizin poposuna kaçacak neredeyse...böyle bir sahne... çocukluğumun kare kare fotoğrafladığı anları yurtdışından getirdiğin video kamerayla kısa filmlere dönüştürüşün... hiç üşenmez beraber yediğimiz yemekleri saatlerce çekmek için kamerayı kurardın, biz yemek yer sohbet ederdik kamera da bizi çekerdi... o kasetleri bulup çıkarmalı...

Sen ölünce eniştem...teyzem sensiz, kuzenlerim sensiz, biz sensiz kaldık kısaca, hayatlarımıza devam ediyoruz, hatırladıkça hüzünleniyoruz...da... senin ölümün çocukluğumun silüetini yerle bir etti, büyüdüğümü geç de olsa farketmemi sağladı, ve maalesef artık kabul etmek gerekiyor ki ne kardeşim "18 ler"inde, ne de büyükler "55ler"inde, ölüm artık sadece bir nesil daha yakınlaşmış bize. Büyüdükçe ölümün nefesini en çok ensemde hissediyorum... ve giderek daha hızlı büyüyorum.

Sen öldükten sonra güzel şeyler de oldu. Farkettik enişteciğim... büyümenin getirdiği uzaklıkları kapatmak için   daha sık arıyoruz birbirimizi kuzenlerle. Bir mail grubu oluşturduk habire mailleşiyoruz, skype dan konuşuyoruz, aynı çocuk halimizle, anlayacağın internetin tüm olanaklarını seferber ettik kuzenlerce. Öyle işte..kel kafalı, şen kahkahalı eniştemi kaybettik yaklaşık kırkdört gün önce...

23 Kasım 2012 Cuma

Kötü haber çemkireceğim, iyi haber İmza: Kızın...çıktı

Uzun bir süredir yazmıyorum buralara, hem yazmıyor hem de okumuyordum kimseleri...birkaç defa yazma girişimim oldu ama kelimeleri doğru düzgün biraraya getiremediğimden, getirebilsem de onları beğenmediğimden yazmadım, hiç kitap okumuyorum bir aydır, okumayınca yazmıyor da insan, da, zaten yazsam da mutsuz şeyler yazacaktım... zira herkes mutlu sanki...girip de çıkamadığım buram buram kokoşluk kokan kocası zengin mi zengin ve bir o kadar da tipsiz olup da kendisini yeteneklerine vermiş rahat, stil direktörü, fotoğrafçı ve sürekli birbirine laf sokan kadınlarla dolu instagram alemi, facebook desen o biçim, dünyanın en romantik kocasına, en düşünceli sevgilisine, en akıllı ve yetenekli çocuğuna, en paralı işine ve en karizmatik kariyerine sahip ne çok arkadaşım varmış meğer ya...vay be... Atatürk'ü yücelten fotoları sözleri paylaşıp beğenerek vatan millet düşkünü, özlü sözler beğenip paylaşarak edebiyat manyağı olan tip dolu bütün sanal alem. Eline bir kitap alıp okumaz ama üç beş damar cümle paylaşır da paylaşır, beğenir de beğenir. Hadi onlar bir derece, bir de sanal terbiyesizler var en dayanamadığım, "zenginim işte kime ne", "param var hayat bana güzel sana ne", "ben böyle yazıyorum uydur kaydır Türkçe diye bir dilimiz mi var ne, yazı mı yazıyorum ben yok dalga geçiyorum" diye alenen söylenen ve bundan gurur duyan, böbürlenen, ya eskiden insanlar birşey bilmedikleri ve/ya eksik bildikleri için utanır, bilmemek değil öğrenmemek ayıptır diye araştırırdı. Blog yazıyorsan imla kurallarına uyacak, Türkçe'yi doğru düzgün kullanacak, yazdığını bir okuyacaksın bence diye çok akıllı bıdık birşeyler de yazayım tam olsun. Hiçbirimiz bir yazar değiliz ama diline saygı göster biraz, bu harfler, kelimeler, cümleler kolay oluşmuyor. Neyse... Bir "eline sağlık", "koluna sağlık", "yüreğine sağlıkçılar" var. Birbirine hediye alıp zengin paketlerle donatanlar var, bütün bu zenginliğin üzerine "ama suç benim mi iphone zenginlerde var" diyen bir kaç yüz deste salak var. Ya memlekette salak çok cidden. Ne kadar sanal alem o kadar salak alem. Ya ünlülerin fotoğraflarının altına "üzerindeki hırkayı nerden aldın" diye yorum bırakan insanlar var cidden. Ama suç benim tabii sanal aleme bu kadar dahil olmayacaksın kuzum, oturur bloğumu yazarım deyip geçmen lazım, bütün sanal alemi annene çocuğunu göstermek ve üç beş karikatür okuyup kah kah gülmek, uzaktaki dost insanları görmek, izlemek ve izletmek için kullanacaksın, birkaç sevilen akıllı yazarı belki takip edeceksin birşeyler öğrenesin diye, sana ne Istanbul'un bilmem ne şirketinin milyoner karısının instagramından, sana ne stil direktörü kokoşlardan. Ama internetsiz olmuyor, sanal alemsiz olmuyor... hiç olmasa olabilirdi o günleri de yaşadım da, varken kullanmamak zor işte, ama elenebilir, elenmeli, kişisel olarak. Öyle işte, mutsuzum ben bu aralar...ondan çemkiriyorum... Ben başka şeyler yazacaktım oysa ki...

İmza: Kızın çıktı. Onu yazacaktım. Önce çemkir sonra güzel birşeylerden bahset. Oldu mu, pek olmadı ama olsun. İmza: Kızın çok heyecanlı bir proje oldu, sanıyorum en çok hazırlayan arkadaşlarımız heyecan duydu ve bizleri de sürekli bilgilendirerek buna ortak olmamızı sağladılar. İlk defa keşke Istanbul'da yaşasaydım dedim ben, ben de koştururdum, daha bir ortak olurdum dedim. Babam buradaydı kitap elime geçtiğinde, bu bir şanstı benim için. Şimdi böyle alıp sevip okşuyorum kitabımızı, okudum bitirdim, veee İnci Aral kitaplarının yanına koydum, azıcık sürtünsün belki birşeyler öğrenir diye. Güzel birşey yaptık be.....aferin bize.... Bence annelerimize de yazmalıyız....bir fikir...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...