29 Ağustos 2008 Cuma

Haftasonu

Bir süredir Amasra'ya gitmek ve kusana kadar balık yemek istiyordum. Hazır Amasraya'da gitmişken Karabük'e uğramak istiyordum, orada büyüdüm ya ben ve neredeyse 8 yıldır hiç gitmedim ya, içten içe özlediğimi hissettim. Geçen haftasonu Ankara'dan nefret ediyorum diye bağırırken içimden, yola düştük. Önceden plandığımız halde son derece plansız çıktık yola, ne Amasra'da ne de Çakraz'da kalacak biryer ayarlayabildik, plansız yılbaşı gecelerinin son derece kötü geçmesinin aksine plansız seyahatlerin en unutulmaz olanları olduğunu biliyorum ya kafam çok da rahatsız değil. Bir de Ankara'dan uzaklaşıyorum ya, yazın ortasında bir kara ikliminden diğer kara iklimine doğru yol alıyor olsak da, mutluyum. Lisedeyken çıkmak için çabaladığım bu küçük, dumanlı gri kent nasıl da gözümde tüttü yol boyunca. 5 yıl gittiğim Karabük-Ankara yolunu hatırlamaya çalışırken anca tünele gelince tanıdık geliyor etraf. Sonra fabrika...Koca yavaşlıyor fabrikaya gelince, alerjik astım olmama neden olan dumanlı bacaları bile özlemişim, babalarımızın, annelerimizin ömürlerinin geçtiği fabrikanın amblemi hala binaların üzerinde silik de olsa, bu amblem bana her Çarşamba gecesi klüpte yediğimiz döner tabaklarını hatırlatmakta. Karabük'ün girişine "Cumhuriyet Kenti" diye kocaman yazı asmışlar, güzel olmuş..öyle midir hala bilemem, eskiden öyleydi. Hemen Yenişehir'e çıkıyoruz, terminalin ordan çıkarken yokuşu anıtın orda sağda İrem'in evinin önünden geçiyoruz, en yakın ilkokul arkadaşımdı sonradan bozuştuk mu nooldu, Zafer amca vardı babası, çok gençken ölmüştü biz daha genç kız bile değilken, çok ağlamıştım. Sonra Nisa teyzelerin, Halime teyzelerin evlerinin önünden geçiyoruz, sonra işte bizim Yenişehir'de oturduğumuz ilk ev. Küçük Anıl, bebek Emir, genç Saadet ve genç Memduh etrafta sürekli dolanmakta, geçmişten gelen bir takım kokular burnumda, bu anları bir film gibi yaşamaktayım. Eskiden kocaman gelen, karşıdan karşıya zor geçtiğimiz bu caddenin şimdi küçücük görünmesi algıda ne oluyor bilemedim...Biraz bakındıktan, kızımı ve kocamı da bu anlara tanık ettikten sonra, devam ediyoruz, klübün önünden geçip en hırçın genç kızlık zamanlarımı geçirdiğim, dostlarım Ekin ve Ceren'le bitişik dairelerde oturduğumuz, nice aşklarımıza, bunalımlarımıza ve kahkahalarımıza tanıklık etmiş evimizin önünde bir süre dikilip kalıyorum. Evimizin her detayı gözümün önünde, bu kadar çok detayı bu kadar iyi hatırlıyor olmak bazen hüzünlendiriyor ya neyse. Yenişehir, Karabük Demir Çelik Fabrikasının (şimdiyse Kardemir) lojmanlarının bulunduğu semt. Bir nevi Sims kenti diyorum ben, herkes herkesi tanıyor, yapılar kullanışlı geniş bahçeli ve bakımlı. Koca da diyor ki "ne güzel bir yerde büyümüşsün".. Evet, çok güzel bir yerde ve çok güzel insanların arasında, kötülük bilmeden, çok küçük şeylerden mutlu olan biri olarak, çok süper dostlar edinerek büyümüş nadir insanlardan biri olduğumu itiraf ediyorum. İtiraf ediyorum, çünkü ben sürekli şikayet ettim taşrada, Karabük'te büyümüş olmaktan, bir sürü neden öne sürdüm kendimce, şimdi doydum ya büyük şehire kıymetini anlıyorum taşranın. Belki de biz küçükken bilgiye ulaşmak bu kadar kolay değildi de o yüzden bunalıyorduk, belki de daha kıymetliydi bilgiye zor ulaşıyor olmak tartışılır, mesela Faith No More un Angel albümünü Ankara'ya doktora giden bir arkadaşın getirmiş olması o albümü hep kıymetli kıldı benim için. Neyse, biz, azla yetinen oldukça şanslı memur çocuklarıydık.

Karnımızın gurultusu herşeyin önüne geçince, Çevrikköprü yolunu tuttuk. Çevrikköprü Karabük'le Safranbolu arasındadır, en süperinden kuyu kebabı yapılır. Gittik, açıkhavada kuyu kebabımızı kusana kadar yedik. Aile dostlarımız bize eşlik etti, keyifli bir sohbet oldu, Karabuk'te konakladık. Sabah yine Çevrikköprü yolunu tuttuk, bu sefer Safranbolu'nun meşhur etli ekmeğiyle süper bir kahvaltı yapmak üzere, aynen öyle de oldu, yine kusana kadar yedik. Safranbolu'yu gezdik sonra, çok büyümüş Safranbolu. Biz küçükken kıymeti bilinmezdi Safranbolu'nun bizim üniversite yıllarımıza denk geliyor, Safranbolu'nun turistlerle dolup taşması. Şimdi değerinin biliniyor olması güzel.

Amasra'ya kadar gitmek ise, itiraf ediyorum, çok yorucu oldu. Aşırı derecede nemli hava, Amasra'nın boyuna üç boy büyük kalabalık bizi mahvetti. Kusana kadar balık yedik o ayrı, tadı damağımda kaldı, onun dışında pek de zevkli değildi, keyfini çıkaramadık, dar zamanda çok yorulmuştuk belki de ondan..

1 yorum:

Ceren dedi ki...

o caddeler ve binalar ne zaman küçüldü ben de anlamadım.. birgün beraber gidebilsek ne güzel olur di mi?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...