30 Ekim 2008 Perşembe

Nihayetinde gezebildiklerim..

Şu maceralı İzmir seyahatimden bu yana 1 ay geçti, bugün yazacağım yarın yazacağım derken günler birbirini kovaladı. Başlığını attığım yazıya ancak geri dönebildim. Taze taze yazmak arzu ediyordu gönlüm, hemen yazmayınca sanki biraz külleniyor hafızam. Neyse, alalım notlarımızı o zaman daha fazla küllenmeden: Ikea Ikea diye milletin anlattığı yere açıldığından beri hiç gitmemiştim, bu sefer adını o kadar çok duydum ki daha ilk gün gittik gezdik. Daha hemen girişte insanın gözüne gözüne soktukları "efendim biz ne yapıyoruz da bu kadar ucuzuz?aaa neden acaba? Vırt vırt zırt zırt" diye gözümüze soktukları, biz çok akıllıyız herkes salak demeye getiren pankartlarına gıcık olduk. Neymiş efendim, etrafta yardımcı olacak kimseye ihtiyaç yokmuş da işgücünden tasarruf edip bize daha ucuza mal ediyorlarmış, çüüüşşşş, o yüzden dandik kutuları 20 ytl den aşağıya satmıyorsunuz, sitelerden alasını alacağım dandik koltuklar o yüzden 2 milyar, yok artık. Bir de bu mağazanın bir giriş bir de çıkışı var, merak ettik arada birine birşey olsa nereden çıkartacaklar, allah bilir bunlar maliyeti olmasın diye doktor da tutmamışlardır diye düşündük, bir de yerdeki şu salak siyah oklar var, illaki onları takip edecen yoksa kaybolursun mazallah etrafta birşey soracak kimse de yok korku filmi gibi, kısacası Ikea Ikea denen şey birşey değilmiş bence, ucuz mucuz da değil. Bir öğleden sonrayı Ikea da yedikten sonra, Forum'da gezdik, işte orayı çok beğendim. Keşke Ankara'da da olsa böyle biryer dedim ama açıkhava götümüz donar diye dalgasını da geçtik, demeye kalmadı Ankara Forum açıldı, ve o da ne üstü kapalıııı, eee ne anladım, iğrenç olmuş ayrıcana. Sonra bir poroje geliştirdim, güneş enerjisi ile çalışan ufolarla tepeden ısınan açıkhava AVM si, neyse...
Bir de Şirince de Şirince dediklere yere gittik, ay ne güzel yermiş orasııı, bayıldım bayıldım, kocanın mecburi hizmeti buraya çıkar mı diye fantezi bile yaptım...çıkmazmış..Daracık sokaklar, çok tatlı insanlar, o kadar turistik olmaya o kadar bozulmamışlık, süper. Hafızam külleniyor dedim ya, kilisenin yukarısına doğru tırmanıp Emir'in arkadaşının referans olduğu teyzenin yerine gittik yemek için, teyzenin adı neydi ki, yüzü aklımda ama.. Önümüzde Şirince manzarası eşliğinde gözlemelerimizi, zeytinyağlı sarmalarımızı, üstüne mantılarımızı yedik, ayranlarımızı kolalarımızı içtik ve ayıptır söylemesi sadece 30 ytl hesap ödeyerek kalktık. O kadar turiste bu kadar hesap, daha da bir sevdik Şirince'yi. Dönüşte sade kırmızı, yabanmersini, vişne, karadut, böğürtlen ve elma şarabımızı aldık ve onları bavulun neresine sokuşturacağımızı düşünerekten veda ettik Şirince'ye.

Bu kadar gelmişken Efes'e ve Meryem Ana'ya da uğrayalım dedik. Efes'e gelince bir rehber kitap aldık, kapıya gittik ti ne görelim giriş 20 ytl, çüüüşşş dedik tabii hem de sesli bir şekilde ki herkes bize baktı. Sonra koca gitişteki görevliye gidip bir kişi mi 20 ytl diye sorup da evet cevabını alınca elimizdeki rehber kitabı gösterip "bu daha ucuz biz bundan bakalım o zaman" deyince hepimiz koptuk. Bir tane adamceğiz de yazık vermiş parasını karısını göndermiş oğluyla, 2 kişi pahalı olur diye. Sonra da neymiş efendim, çocuklarımıza tarihi gösterelim, müzeye gidelim bilmem ne, kişi başına düşen gelir bu kadar azken nasıl olur da Efes'in girişini 20 ytl yaparsın ve," ama müze kartı veriyoz, bütün müzeler beleş" diye bir de ayak yaparsın. Biz ne yaptık, 20 ytl konusunu düşünmek üzere Meryem Ana'ya gittik, orayı da gezdik, Meryem Ana süper yerde yaşamış dedik, huşu yaptık, temiz hava soluduk, çeşmeden yüzümüzü yıkadık, döndük geldik Efes'e. 20 ytl verip de hepsini doya doya gezemeyeceğimden, saat 16.30 olmuştu bile ve canım Kuşadası'nı görmek istiyordu, bir sonraki tatile erteledim. Sonra çıktık Kuşadası'na gittik, deniz ve betonarmenin çirkin bir birleşimiymiş Kuşadası da, Bodrum gibi dediler, ama Bodrum'un havası ayrı dedim bende, Kuşadası kişiliksiz geldi bana, bir de çok nemli, havası da yaramaz yani. Azıcık deniz kenarında ve sonrasında çarşısında yürüyüp acıkan mideleri çöp şişle doyurmak üzere Selçuk'a geri yola çıktık. Babamın tarifiyle Yandım Çavuş Restoranına gittik, adı pek komik, logosu daha da bir komikti, çöp şişler ise süper lezzetliydi. Şişleri löp löp yuttuktan sonra döndük İzmir'e, işte sonunda doya doya gezmenin sonucu ayaklarıma inen kara sular gezenti kişiliğin bünyesinde mutluluk yaptı...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...