18 Ekim 2010 Pazartesi

Mazi Kalbimde Bir Yaradır – Nihal Yeğinobalı

İlk söylemem gereken herhalde bu romanı neredeyse her müsait zamanda elime alıp 1,5 günde bitirmiş olduğumdur. Her ne kadar bir takım cinselliğe ilişkin toplumsal yobazlıkları içinde barındırsa da, eski zamanda yaşanan taşralı aşklardan bahseden romanları seviyorum. Çekinik bakışlar, içi dolu sevgi sözleri, kavuşamamalar, buluşamamalar vesaire. Tabii bu romanda daha fazlası var. Öksüz büyüyen ve annesinin şanssız talihini hep avcunda taşıyan Lamia’nın hayat hikayesi bu aslında. Talihsiz ve acıklı bir şekilde öksüz kalan Lamia'yı teyzesi büyütür, romanın bu kısımlarında Cinderalla tarzı sahneler oldukça bol, kendisini çekemeyen teyze kızının kötü hatta kaltakça davranışları romanın sonuna kadar devam eder, acımasız hatta ruh hastası teyzenin de son derece haksız davranışları sonucu Lamia yatılı okulda okur. Bütün bu acıklı sahneleri atarsak, roman o zamanlarda yaşanan aşkların yanında oldu bittiye getirilen, korkulan ve tadı çıkarılamayan cinselliğin, modern zaman ve rahat ilişkilere adapte olmaya çalışmanın kadınlar üzerinde yarattığı etki ve tepkileri güzel sahnelemiş. Geçmişte devamı gelememiş aşklar, kafadan çıkarılamamış tutkular, hesaplaşılamamış ilişkiler olduğu yerde Lamia'yı beklemez de, aslında hiç birimizi beklemez zaten, tutkusunu tüketemediğimiz aşklarımız olanca naifliğiyle 16. yaşımızda durmamaktadır, zaman ilerlemiş, herkes biraz kirlenmiştir. Olaylar oldukça hızlı ve heyecanlı bir şekilde ilerlediğinden, mekan tasvirlerini son derece başarılı bulduğumdan aklımda genellikle sahneler kaldı, dil olarak da güzeldi güzel olmasına ama ayırdedici bulduğumu söyleyemem. Yağmurlu bir öğleden sonra, ayaklar toplanıp, üzerine ince bir battaniye alınıp bir bardak çay eşliğinde keyifle okunacak bir roman.

s.38...Teyzesinin hıçkırıkları üç yıl önceki o korkunç, alevli sahneyi canlandırmıştı gözünde. Lütfiye Saru ölen kardeşinin bütün eşyalarını oturma odasındaki büyük ocakta yakmıştı bir gün. Latife'nin çamaşırlarını, elbiselerini, pabuçlarını kucak kucak ateşe atarken bir yandan da haykırarak ağlıyordu. Süsi, Korkut, Lamia kapı aralığından onu seyretmişlerdi. Lamia'ya sıra kendine yaklaşıyormuş, teyzesi onu da tutup alevlerin içine fırlatıverecekmiş gibi gelmişti. Kendisi de bu kadifeler, danteller kadar annesinin bir parçası değil miydi?...

s.119...."...Yozgat'taki lisede bir edebiyat öğretmenimiz vardı. Çok zaman arkadaş gibi konuşurdu bizlerle. Bir gün aşktan konuşuyorduk, bize dedi ki: Bir kızı sahiden sevip sevmediğinizi anlamak istiyorsanız dikkat edin: onunla beraberken bir ara lafınız tükenip de susuyorsanız bu sessizlik canınızı sıkıyor mu? Eğer sıkıyorsa aşkınız gerçek değil demektir. Can sıkıntısı duymadan sessiz kalabilmek gerçek aşkın denek taşıdır, derdi...

Can Yayınları, 7. Basım 2007 (1.Basım 1997), 337 sayfa

2 yorum:

Berra Bayka dedi ki...

güzel bir kitaba benziyor.. sayfalardan yazdıgın kısa kısa yerler hoşuma gitti .. okunmalı :)

coraline dedi ki...

merhaba berra,tavsiye ederim, dediğim gibi bir bardak sıcak çayla iyi gidiyor roman :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...