11 Ekim 2008 Cumartesi

Siyah Süt-Elif Şafak

Bu roman ilk çıktığında doğum yapalı bir ay falan olmuştu. Birkaç yerde romana dair yorum okuyup almak istediğimde bazı arkadaşlarım okumamamı salık verdiler, zira doğum sonrası depresyonu anlatan bir romanmış mı neymiş, ben de söz dinledim tabii, almadım. Zaten Elif Şafak hiç okumamıştım. Anne olalı 1 sene olmaya yaklaşınca, aldım romanı. Çabuk ve kolayca okudum bir nefeste, ve gördüm ki yeni doğum yapmış bir kadının kaçmasını gerektirmeyecek bir roman, okumaktan asıl kaçınması gerekenler istemediği halde kürtaj olmuş kadınlar, çocuğu olmayan erkek veya bayanlar, veya çok istediği halde kendine eş bulamayanlar olabilir. Romanda yazılan herşey doğrudur ve bence kesinlikle abartılmamıştır. Bir yazar olmasam da çalışan bir kadın olarak vuku bulan mesleki endişeler doğrudur, bütün kendini kötü hissetmeler, içinden gelen binlerce ses doğrudur, doğum sonrası yaşanan bütün kendini şamşırmalar doğrudur. Bir kadın olarak yaşanan bu deneyim çok yüce ama çok da fecidir, yüce kısmını insanlar çok kolay anlarlar, feci kısmından söz edince anlamazlar ve hatta kınarlar. Elif Şafak bu feci kısımlardan açık açık söz etmiş, kendini bunu yaşayan ve böyle birşeyi yaşadığı için kendini suçlu hisseden kadınlara bir yoldaş bilmiş. İyi etmiş, Etrafta bu kadar kendini anneliğe kayıtsız şartsız adamış doğuştan anneler varken, ve çoğu da çok mükemmel görünürken, "aaa o da bunu yaşamış" demek iyi oldu. Roman dahilinde yeralan kadın yazarların bazılarının hem anne hem yazar olmalarına veya sadece yazarlığı tercih etmelerine dair verilmiş bilgiler güzeldi, keyifle okudum, taraf tutmadan son derece objektif yazılmış, sevdim. Kadının yetişme tarzı ve birtakım toplumsal baskıların kadınlar üzerindeki etkilerine dair söylemler çok beylik olsa da rahatsız edici değildi. Romanın dili etkileyeci değildi, konunun etkileyiciliği baskın belki de. Birtakım saçma reyting dizilerinin senaryolarını yazıyor olmasını tasvip etmesem de fikrim olması açısından diğer romanlarını da okuyacağım Elif Şafak'ın.

"...Anneliğin tek kelimeyle "muhteşem" olark görüldüğü bu toplumda ben şu anda kendimi hiç de "muhteşem" hissedememenin ezikliğini taşıyorum. Öteki anneler nasıl böyle "başarılı", nasıl bu kadar mükemmel olabiliyor? Kendimi başkalarıyla kıyaslayınca öylesine utanıyorum ki bu sebepsiz, temelsiz depresyondan.

Gazetede yeni doğum yapmış bir şarkıcının resimleri yayınlandı. Bebeğine ve kendine özgü bir kreasyon hazırlatmış. Her karede ikisi de başka bir kıyafetle gülümsüyorlar objektiflere. Ne kadar mutlu olduğunu, evde beraber neler yaptıklarını, kocasının ona nasıl aşık olduğunu, tez zamanda ikinci bir bebek yapacaklarını, hemen sahnelere döneceğini anlatıyor uzun uzun gazetecilere.

Bu ışıltılı anne-bebek pozlarına baktıkça yerin dibine geçiyorum. Birşey eksik olmalı bende. Bir şey....Ama ne?"

"....Eşini gece gündüz evin içinde perperişan halde görmek, onun bitmeyen bunalımları karşısında çaresiz kalmak, birdenbire kaynanayla ya da bakıcılarla aynı evde yaşamaya başlamak, tam olarak dahil olamadığın bir kadınca dünyanın tek kişilik seyircisi olmak...erkek için de asap bozucu bir tecrübe olabilir. Bebek ağlar, annesi ağlar, bebek ağlar, annesi ağlar..Taze baba kaçacak delik arar...."

Doğan Kitap, 35. Baskı Aralık 2007 (1.Baskı Kasım 2007), 303 Sayfa

1 yorum:

elegimsagma dedi ki...

anılcım,
siyah süt'ü okumadım ben (henüz diyelim), ve fakat elifşafaksever biri olarak sana mahrem'le devam etmeni tavsiye etmek isteyrum naçizane. ardından diğer bi kaç kitap da önerebilirim ama niyeyse, "anıl mahrem'i sever" diye geçti bi an. sonra da şehrin aynaları.. sonra da pinhan..
görüşünce konuşurus yine:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...