28 Kasım 2008 Cuma

Kadından Kentler - Murathan Mungan

Yazarlar yaza yaza, biz okuya okuya bitiremiyoruz kadınlar üzerine yazılan öyküleri ve romanları. Aralarında birbirini andıranlar olsa da, her biri ayrı bir tat bırakıyor damağımda, her birinin yeri ayrı kalıyor. En sevdiğim kadın öykülerinden çoğu İnci Aral’ın kaleminden çıkmıştır, yani yine bir kadının elinden, ya kendi yaşadıklarını yazıya dökmüştür veyahut tanıdıkları ya da aksine tanımadıklarını, ama sonuçta bir kadın olarak yazmıştır, bilerek ve hissederek. Bir erkeğin kadın üzerine yazması, hem de kadınlığın erkekleri rahatsız eden bazı uydurma sığ özellikler üzerine değil de, tüm kadınsı kırılganlıklar, düşler, öfkeler, hüsranlar, mutluluklar, kısacası kadının iç dünyası üzerine yazması, bu dünyayı yorumlaması ve en önemlisi tüm yorumlarının içten ve doğru olması o erkeği bizden biri mi yapıyor bilemiyorum. Üniversitedeyken Yusuf hocamız aynen de böyle bir beyefendiydi, nasıl Murathan Mungan’ın imza günlerindeki kalabalığın çoğunu kadınlar oluşturuyorsa, Yusuf hocanın derslerini de çoğunlukla biz kadınlar alırdık bu nedenle. Kadınlar kendisini çok sevdiği için, erkekler onu sevmezlerdi, bu nedenle ağır dedikodular dolanırdı kadınları neden iyi anladığına dair, sanki ancak o koşulda bir erkek kadını anlayabilirmiş gibi. Murathan Mungan Kadından Kentler’de yine çok güzel ama çok hüzünlü kadın öyküleri anlatmış, aynı bizden biri gibi. 16 ayrı kentte (İzmir, Adana, Trabzon, Bursa, Samsun, Amasya, Ankara, Sinop, Afyon, Kırşehir, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri, Gümüşhane, Mersin, İstanbul) 16 ayrı kadına ait öyküler bunlar. Oldukça akıcı bir dille yazılmış, kolay okunuyor, bu nedenle bir çırpıda bitiveriyor ve bu yüzden altında yatan anlamlar pek fazla anlaşılamıyor; biraz sabun köpüğü etkisi yarattı bende, kendime öyküler üzerine düşünme vakti bırakmadığımdan ve her bir öyküyü birbiri ardına içtiğimden olsa gerek, kendi okumamdan pek memnun kalmadım. Daha sonra tekrar okuyacağım, biraz daha sindirerek, arada bir birer birer.

Öyküler:
Kordonboyunda Ömer Çavuş Kahvesi
Adana Sıcağında Erguvanlar
Trabzon Burması
Yakası Beyaz Kürklü Taba Rengi Kaban
Samsun sigarası,Tütün balyaları,Tamaron
Amasyadaki teyze
Burası Ankara il radyosu,şimdi
Sinop’a gelin Giden
“Kanat Turizm’in Değerli Yolcuları…"
Hayat Hanım;İlk Tayin
Annemin çektiği fotoğraflar
Diyarbakır Surlarında
Lüks Terzi'nin Kızları
Gümüşhane,Çok Uzak
Tantunicinin Karısı
Esenler Otogarı

En sevdiğim öykü ise “Annemin çektiği fotoğraflar” oldu.
Öykü “Bir insan kendinde keşfetmediği birşeyi nasıl bilebilir?” diye başlar. Suna kocası ile birlikte,Erzurum’a, babasının ölümünden sonra kendine kapanan annesinin evine gider. Orada iki bavul dolusu fotoğraf bulur. Bu fotoğraflar onu annesi hakkında hiç bilmediği şeyler öğreneceği bir geçmişe doğru götürür. Bir yandan İstanbul’a dönen kocasının gönderdiği fotoğraf konulu kitapları incelerken diğer yandan bu kitaptan edindiği bilgilerle annesinin fotoğraflarını inceler ve onun fark edilmemiş bir fotoğraf sanatçısı olduğunu anlar ve onun kayıp bir sanatçı olmasına hayıflanır, acır ve kırılır.

- Bir kokuyla,bir tatla yeniden o yaşla dönebiliyorsa insan,sonsuzluk budur!Demek ki hiçbir şey kaybolmuyor,hatta ölünmüyor bile;havanın boşluğunda geri gelmeyi bekliyor zaman;hatta belki insan!Proust gibi bazı yazarları asıl şimdi okursa,daha çok kavrayıp anlayabileceğini düşünüyor Suna. Gençken okunan kitaplarda insan zamanı fark etmiyor.Kitaplar senden zamanını bekliyor.

Metis Yayınları, 2. Basım Mayıs 2008 (1. Nisan 2008), 290 sayfa

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...