15 Kasım 2008 Cumartesi

Kriz, kriz, kriz...

Birkaç aydır süregelen söylentiler nihayetinde söylenti olmaktan çıkıp dünyayı sarsan ekonomik buhrana dönüştü. Sürekli olarak piyasanın kötü durumuna, büyük şirketlerin borsada değer kaybetmesine ve hatta çökmesine ilişkin haberleri takip eder olduk. Devlet büyüklerimiz hamdolsun kriz bize uğramaz derken, ekonomistlerin ve patronların hiç de öyle düşünmediğini okuduk şurdan burdan. Dünya böyle çalkalanır, herkesin çalışmak istediği şirketlerin işten personel çıkarma haberleri bir bir yayılırken döviz biranda yükseldi, fakir daha fakir olmaktan öteye gidemezken eminim bir kesim cebini iyicene doldurmaya başladı. Bir düştü bir çıktı derken, söylentileri dinler, haberleri takip ederken panik havası geldi yakın çevremde esmeye başladı. Yakın çevrem derken özel teşebbüs iş yerlerinden bahsediyorum, kah benim kah arkadaşlarımın. Bu kriz ve yarattığı panik havası zaten normalde de uyguluyor olmamız gereken bir takım tasarruf tedbirlerinin bilgiç bir şekilde yayınlanmasına vesile oldu. Neymiş efendim, atık kağıtları değerlendirelim, suyu elektriği idareli kullanalım falan fişman, acı olan krizin patronların bazıları için gerçekten de bir bahane olması mı yoksa doğal kaynaklarımızı gereksiz yere tüketmemek adına zaten uyguluyor olmamız gereken tedbirlerin kriz ortamlarında tekrar tekrar pişirilerek önümüze konması mı, her ikisi de sanıyorum. Biz çalışanlara düşen de zaten kriz nedeniyle düşen alım gücümüz bizi yeterince zorlamıyormuş gibi bir de bu sürekli gözümüze sokulan tasarruf tedbirlerinin yarattığı can sıkıcı rahatsızlık ile baş etmek oluyor. Firmalar birbiri ardına işçi çıkartmaya başlarken, yavaş yavaş bizde de dedikodular ayyuka çıkıyor. Ve yönetim, şirketin böylesine dedikodu kazanına dönüşmesi konusunda ağzını açıp tek söz söylemiyor. Her şey açık bir şekilde konuşulsa tartışılsa dedikodu da olmayacak ya, yapamıyorlar, daha doğrusu yapmak istemiyorlar. Çünkü bu huzursuzluk ortamı yönetimlerin işine geliyor. Çalışanlarını kriz olsun olmasın huzursuz etmek tüm Türk şirketlerinin benimsediği yönetim şekli çünkü. Sıkıldım da sıkıldım, her yeni işe başladığımda bir krizin patlak vermesinden sıkıldım, bir yerde uzun süreli eleman olmanın getirdiği ayrıcalıkların önemini geç anladığım için sıkıldım, zamanında annemi dinleyip paşa paşa İngilizce öğretmeni olup devlet memuru olmadığım ve saçma sapan kariyer hayalleri kurmuş olduğum için sıkıldım, doğru düzgün yönetim şekli olan bir şirket var ise orada hiç çalışmadığım için sıkıldım. Pööfff…

2 yorum:

Ümit Kurt dedi ki...

Şirketlerin bu durumu kullanmaktan büyük keyif aldıklarını düşünüyorum. Böyle kriz zamanlarında maaş, terfi, ek imkanlar vs. konusunda beklenti içindeki personele ölümü gösterip sıtmaya razı eder bir hal içinde oluyorlar bence.

sidika SAKA dedi ki...

Aynı dert bende de var. ben bi de tezden sıkıldım!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...