14 Aralık 2010 Salı

"Bir Doktorla Evli Olmak" yazı dizisi no.2....

Hmmnn nerede kalmıştım şöyle bir göz attıktan sonra toparlamamın zor olacağını anladım, muhtemelen oradan buradan düzensiz ve dağınık bir şekilde devam edeceğim. Bir intern doktorla beraber olmanın derinliklerine inmeyeceğim, tek söyleyeceğim, bir doktorun doktor olmaya başladığı seneler oluyor bunlar, burada iki iyi, birkaç kötü haberim var. İyi haber, ayrıca bir doktora gitmek gerekmiyor evde mevcut, ya da gitmek gerektiğinde zaten hastanede tanıdık doktor olduğundan işler kolay oluyor; kötü haber ise "en çok ben çalışıyorum", "doktor olmayan anlayamaz", "aman allahım yoksa allah ben miyim", "nöbetteyim", "ameliyattayım", "şimdi onla ilgilenemem çok işim var", "bunun için mi aradın?", "zaten anlamanı beklemiyorum", "kalk kalk birşeyin yok, ne hastalar var", "hastanede kadınlar bağıra bağıra doğuruyor...", "ben herşeyi bilirim".....gibi gibi gibi....cümleleri işitmeye başlıyorsunuz. Her bir cümlenin nedenlerini ve sonuçlarını incelemeden önce bir pratisyen hekimin ve tabii ki de o pratisyen hekimin pek delidolu sosyalci sevgilisinin oldukça zor bir dönemi olan TUS  dönemine değinmeden geçmemek lazım. Zira doktor olmayan biri TUS hazırlığını anlamaz, ve zaten pek az doktor sevgilisi bunu anlamıştır. Ve bu blog büyük iftiharla sunar, ben bunu anlamış bir doktor sevgilisi oldum, sonra zaten doktor nişanlısı, sonra doktor karısı oldum, aile içinde, işte, otobüste, dolmuşta, düğünde dernekte hep doktor karısı oldum da sağolsunlar arkadaş eşrafında "ben" olmak kolay oldu.

TUS - Tıpta Uzmanlık Sınavı. Bu doktorlar 6 sene it gibi, affedersiniz, okuyorlar, sonra pratisyen hekim oluyorlar. Pratisyen hekimlik ülkemizde "peeh" diye burun kıvrılan, pek de itibar edilmeyen bir meslek, yoook illaki uzman olacaksın. Herkes kasar, sen kendin kasmasan bile annen baban kasar, sen hala kasmıyorsan kasman için elinden geleni yaparlar, doktor olmayan doktor sevgilililerin çoğu da kasar, ki bunlar çoğunlukla ya ilaççı, ya diyetisyen, ya fizik tedavici, ya da hemşire olurlar, zaten onların da hepsi kasar, genellikle de hiç acı çekmeye bile yanaşmaz acıları kendi kendine ya da sonradan terkedildikleri fedakar sevgilileri ile geride bırakmış, mangırları cebe atmaya hazır uzmanlarla işe girerler, kimse kızmasın istisnalar kaideyi bozmazlar, ama genelde de böyledir. Benimse umrumda değildi, zaten ben tanıdığımda uzun saçlı küpeli birşeydi, nerde okuduğu bile umurumda değildi ki, uzman olsun mu olmasın mı o umrumda olsundu. Hala da değil ya neyse asıl konumuza dönelim...Benim sevgili, toplumsal, ailesel, eğitimsel baskılara pek de farkında olmadan boyun eğip girdiği TUS'u ilk seferde kazanamadı tabii, hal böyle olunca, TUS kursuna yazıldı. 6 ay boyunca sabah 8'de kursa gitti, akşam çıktı, gece evde ders çalışmaya devam etti. Ben de sevgilisi besili inek misali ders çalışan tüm çıtırlar gibi dizimi kırıp yamacında oturdum, kahve yaptım, masaj yaptım, moral verdim, karnını doyurdum, asabiyetlerine boyun eğdim, fedakar kadın kısmının yapması gereken her bir haltı yaptım yani. O, 6 ay TUS'a hazırlandı da ben neye hazırlandım onu bilemedim tabii, en iyi ihtimalle doktor karısı olmaya hazırlanmış olabilirim. TUS'a dair şu an gözümde canlanan sahnelerden biri oturmaktan aldığı bıngıl bıngıl kiloların yanında, poposunda bağsur çıkan sevgilimin sıcak suya oturması ve benim keh keh gülmem; ikincisi ise duvara önü yatağa arkası dönük masasında ders çalışmasıyla benim yatakta serilip sayısız kitap okumam. Ay ne biçim boktan günlerdi ya, hayatımızın en bi baharında eve tıkıldığımıza mı yanmalı, sınavlar diyarı ülkemizin 6 sene inek gibi okudukları yetmiyormuş gibi saçma sapan borulukta bir sınava tabii tutmasına mı yoksa, saç beyazlatacak, basur çıkartacak kadar insanların kendini paralamasına mı yanmalı.

Efendim, sonra, TUS yine olmadı. Yedekten farmakolojiye girildi, başlandı, sevgili mutlu oldu, ben mutlu oldum, aile olmadı, toplum olmadı. "Farmakoloji ne ola ki, hangi hastalıklara bakar ki?" sorularına verdiği cevapların aile eşrafında yarattığı tatminsizlik sevgiliyi mutsuz etti. Fareleri kesip biçmekten, bilimsel çalışmalar yapmaktan ve hatta bulunduğu bölümdeki müthiş kaliteli hocalardan sonsuz keyif alan sevgilinin aklına "hasta bakmak istiyorum ben" kurdu düştü. Bu kurt kendi medikal geçmişinden mi düştü yoksa yakın çevrenin duygusal baskısından mı bilmiyorum, aslında biliyorum da haksızlık etmek istemiyorum, geçmişe mazi derler sonuçta...sevgili bir daha girdi o lanet sınava. Bu sefer hiç çalışmadı. Ve kazandı...kalp damar cerrahisi. Nasıl kazandı derseniz, bu lanet sınavın lanet olası sonuçları iyi üniversitenin iyi bölümüne göre değil de, herhangi bir üniversitenin en çok tercih edilen bölümüne göre yerleştiriyor. Diğer bir deyişle, beyin cerrahisi, kalp damar cerrahisi gibi çok nöbet tutup çok köpek muamelesi gören ama bunun yanında kuş pisliği kadar maaş alan asistanların konakladığı üniversie hastanesi bölümleri tercih edilmediğinden puanları düşük oluyor. Değişik bir bakış açısı yani, anlaşılması mümkansız. Bütün bu süreçte ben ne yaptım peki, herşeye "sen bilirsin sevgili sevgilim" dedim, "her koyun kendi bacağından asılır" demedim keza sonradan öğrendim ki her koyun kendi bacağından asılsa da her cerrah hem kendi bacağından, hem karısının bacağından, hem çocuğunun bacağından asılıyormuş.

Bir tıp öğrencisiyle sevgili olup, bir doktorla nişanlanıp, nihayetinde bir cerrahi asistanı ve onun işiyle evlendim.

Arkası sonra...uykum geldi şimdik...

10 yorum:

Zeynep dedi ki...

"...bir cerrahi asistanı ve onun işiyle evlendim." Ne güzel anlatmışsınız hele şu son cümle zaten tamamıyla özetliyor durumu:) Ama dikkatimi çekti "sen bilirsin sevgili sevgilim" diyebilmek büyük bir sabır göstergesidir sanırım :)Bazı kötü durumlarına rağmen yine de güzeldir ama bir doktorla evli olmak. Arkası yarın serisini takip edeceğim bugünden itibaren :)
Sevgiler.

coraline dedi ki...

merhaba zeynep:)bu yazı dizisine ilgi gösteren tek kişi olarak öncelikle çok teşekkür ederim.yorumsuz blog balkonsuz eve benziyor,yazarını demotive ediyorbeğendiğine sevindim :) güzel yanları da var tabii,evde ölüp gitme tehlikem yok:)

Zeynep dedi ki...

Doktorumun bir yazı dizisini ararken rastladım bu yazınıza ve tabii bloğunuza:) İlgimi çekti çok hemen takibe aldım bloğunuzu. Evet motive yönünden güzel oluyor yorumlar, ama yorum yazmasalarda bir çok kişi tarafından okunmuştur diye düşünüyorum :)

win-dy dedi ki...

evet yorum yazmamış olsam da ben de okuyup devamını beklemekteyim :)
bir diğer konu da bahsettiğiniz kitapları okuma isteği uyandırıyorsunuz , teşekkürler..

coraline dedi ki...

merhaba win-dy,hoşgeldin.çok teşekkür ederim valla ya.mutlu ettin beni :)

adıyoksanıyok dedi ki...

mandalina kabukları arasında hayatımızın en güzel yıllarının fedakarlıkmı tavizmi çizgisinde geçtiğinin ayırdına varmak üzere....doktor eşi olarak kafa karışıklığı=psikoz nevrotik kişilik

Adsız dedi ki...

Bu yazı dizisinin ilk bölümü sayesinde takip etmeye başladım blogunuzu... O ilk yazınız tıp öğrencileri arasında facebookta oldukça popüler :)

Cerrah olmak istiyorum, başka bir yerde mutlu olamam. Şimdilik genel cerrahiden çok göğüs cerrahisi üzerinde düşünüyorum.

Ama "Sakın cerrahi yazma, dermatolog ol. Kolay olsun, aile hayatın olsun." sözlerini çok duyuyorum. En iyi ihtimalle "Cerrahi çok güzel, keyifli bence yaz, ama evlenmeyi düşünüyorsan yazma." diyorlar. Ve bunu diyenler cerrahi asistanları veya uzmanları...

Gerçekten o kadar kötü mü? Bir de bayan olduğum için yapamayacağımı düşünüyorlar...

Bu idealimden vazgeçmek istemiyorum...

O yüzden yazı dizinizin devamını bekliyorum, umarım umut verici olur...

coraline dedi ki...

mrb adıyoksanıyok, çok güzel özetlemişsin,bayıldım :)

coraline dedi ki...

kitapcaybattaniye slm,facebookta paylaşılıyorsa ne güzel valla,ben de bir bakayım :)

kadın olarak cerrah olabilirsin neden olmasın???yanlızca genelde erkekler tercih ettiğinden bu bölümleri biraz erkek fatma moduna girebilirsin o kadar :)

iyi ya da kötü bunu bir tek sen bilebilirsin,herkes farklı yaşıyor ama bir doktor olarak hangi branşı seviyorsan onu seç hem kendin hem de hastaların için,kimseyi de takma,bazen yaşayıp görmek gerekir:)

Tully dedi ki...

Neden hep kadınlar fedakarlık etmek zorunda?Ya ben çok sevdim yazılarınızı,kendimi buldum resmen.Doktor karısı değilim ama durum hep aynı:(Malesef diyeceğim evlenmek demek kendi hayatından vazgeçmek demekmiş.Sen onunla evlendim sanarken meğerse onun işiyle,ailesiyle,zevkleriyle her bişeyiyle evleniyormuşsun..Off Off

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...