13 Ocak 2011 Perşembe

Bir Eski Kocanın Öğleden Sonrası - Hamdi Koç

İlk söylemem gereken şudur; ben bu kitabı okurken çok ama çok eğlendim, boşanmış koca sürüm sürüm sürüm sürünürken, "seni bıraksam mahvolursun" tehdidi ile kendini kandırmaya müsait tüm evli veya uzatmalı sevgili mağduru kadınlar gibi bir keyif aldım bir keyif aldım sormayın. Adından anlaşılacağı üzere, kocama öfkenin de ötesinde gayet de kin duyduğum bir zaman diliminde okumak için saklamıştım bu romanı, isabet olmuş, iyi ki de öyle yapmışım. O nefret dolu günlerde "aman boşansam da gününü görse" diyip diyip kendi kendime gaza geldiğim zamanlarda, ağzımı kulaklarım vardıran bu romanın baş kahramanı da karısı tarafından terkedilince gününü bir güzel görüyor, ama karısı da alıyor payını bu ortak kaderden, sonuçta bu roman safi terkedilmeyi haketmiş erkeğin el kitabı olmadığı gibi,  Hamdi Koç da cosmo kızlarına erkek gözünden köşe yazıları yazan bir yazar hiç değil. Kendisini "Melekler Erkek Olur" la seveli çok zaman oldu.

S. 1 Karımı sokakta bir adamın kolunda gördüğüm zaman ilk hisettiğim şey korku oldu. Ölüm korkusu. Ölüyorum sandım. Çok korktum. Oysa ölmesi gereken karımdı. Ölmesi gereken karımın yanındaki adamdı. Ama ben ölüyordum.

diye başlıyor roman. Çok zengin bir işadamı olan baş kahramanımız doktor karısı tarafından terkedilmiştir. İki çocukları ve oldukça uzun, üniversite yıllarına dayanan bir ilişkileri vardır. Kadın kocasına körkütük aşıktır ama eskiden tanıdığı elektro gitar çalan entel sevgilisinden eser kalmayıp da, paranın bir tarafına koyan kocası karı kızdan elini eteğini çekemeyince terketmiştir. Bütün bu hikaye detaylı olarak anlatılmıyor tabii, kahramanımız karısını genç sevgilisiyle görünce ve ona aşık olduğunu anlayınca yaptığı iç hesaplaşmaları sırasında öğreniyoruz. Kahraman demek istemiyorum kendisine bu noktadan sonra da, bu erkek yarması adam kadına yapmadığını bırakmıyor, peşlerine adam takıyor, sevgilisini öldürtmeye çalışıyor, başına sürekli bir işler getirip karısının çalıştığı hastanede kendine oda tutuyor, çocukları annelerine karşı fitliyor, sosyal olarak sürekli aşağılıyor...nefret ettiriyor kendinden kısacası. Kadınsa gidip kocasının gençliğinin yansıması, kendinden genç, fakir ve entel bir çocuğa aşık oluyor.

Bütün bu olayları öyle güzel anlatmış ki Hamdi Koç, ortaya çok güzel bir karakter incelemesi çıkmış aslında. Birbirlerini takriben 18 yaşından beri tanıyan ve aşkla birleşen iki insanın yıllar içinde süregelen değişimleri, bu değişimlere karşı tepkileri, alışkanlıkları, alışamadıkları, bırakmak isteyip de bırakamadıkları, bağlılıkları, kopuklukları üzerine çok güzel tespitler var bu romanda. Çünkü, tecrübeyle sabittir, 17-18 li yaşlarda tanışanlar birbirlerine hesapsızca aşık olurlar ve en önemlisi ise bu ilişki içinde bir sürü şeyi beraber yaşayıp birbirlerini büyütürler, birbirlerinin tarihlerine tanıklık ederler. Eğer bu ilişki sürerse, bir çok normal ilişki mensubunun çiftin anlayamayacağı bir garip hastalıklı durumun yanında tutkulu dolu bir naif bir hal de alır, tecrübeyle sabittir. Bu romandan anladığım da budur, çok da başarılı anlatılmıştır fikrimce.

Çok güzel erkek halleri var romanda, biz kadınların göremeyeceği erkek özellikleri dile getirilmiş. Dümdüz anlatılmış, "böyle işte kardeşim ötesi yok, yaradılışımız böyle" hissi veren anlatımlar.

Bütün bu aşk-hastalık kıvranmalarının, kadın-erkek çözümlemelerinin dışında bir kaç yan karakter de var başarıyla incelenen, romanı okumaya değer kılan bir başka nokta diyebilirim. Hele bir Hasan karakteri var, süper.

Tavsiye ediyorum şiddetle, okuyun, okutun.

Doğan Kitap, 4. Baskı 2009 (2009), 307 sayfa

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...