30 Eylül 2010 Perşembe

Müşteri memnuniyeti üzerine..

Son birkaç yıldır Ankara’da birbiri ardına Liva açılıyor. Neredeyse Ankara’ya özgü bir marka oldular bile diyebilirim. Konsept biraz karışık, hem pastane, hem restoran, hem cafe modunda hizmet ediyorlar. Çukurambar’da açtıkları yerlerinde haftasonları verdikleri geç kahvaltı hizmetini arkadaşlar öve öve bitiremiyorlardı. Bir arkadaşımın davetiyle bir Pazar günü kahvaltıya gittik oraya. Oldukça büyük bir yer ama ben pek de sevimli bulmadım, kendine özgü bir dekorasyonu veya havası yok. Yemeklere gelince çok bol çeşitli, sınırsız yeme özgürlüğü var, öğleden sonra kahvaltı modundan yemek moduna geçip tek bir fiyata yemeye devam edebiliyorsunuz, ama herşey dahil otel restoranları gibi iki tabak peynirin önünde elimde tabak sıra beklemek bana komik geliyor. Bütün bir Pazar gününü orada sürekli yiyip içerek geçirmek bence manasız, yer büyük olmasına büyük ama o kadar kalabalık ki, neredeyse herkes yan yana kahvaltı ediyor. Bunun dışında palyaço falan var, çocuklu aileler için iyi oluyor, çocukları götürüp yüz boyama yapıyorlar azıcık nefes alacak zamanınız oluyor. Ama yine de ben sevmedim, sevmedim derken bir daha gitmemi sağlayacak özel ve değişik bir konsepte sahip değil, herkes doluşup tıka basa yiyor işte olay bu. Bunun dışında Esat caddesindeki küçücük Liva’yı seviyorum, mahalle pastanesi kıvamında, çok da kalabalık olmayan yol kenarında otur, çayını iç pastanı ye, üst kattan aşağıya çay içmeye inmiş hasta teyzeyi dinle . Şimdi bu Liva'nın, Özsüt  ve Mado gibi pastanelerden bir farkı var mı diye sorarsanız, buna 2 gün önce “aman bir farkı yok, zaten pahalı diğerlerine göre” derdim. Fakat dün gece saat 21.00 de pasta siparişi vermem gerekince, göndereceğim yere de yakın olması bakımından ilk Hacettepe Liva’yı aradım. Saat dokuzu geçmişti bile, çıkan beyefendi çok kibardı ve telaşlı sesimi analiz edip ona göre davranacak kadar rahatlatıcıydı , dedim ki siparişi bir yere verip ödemeyi başka bir yerden yapacağım olur mu? Beyefendi demez mi tamam siz verin adresi biz bir gönderelim siparişi iş görülsün önce, sonra ödemeyi konuşuruz, kapatma saatimiz yaklaşıyor, kapatmadan yetiştirelim biz bu pastayı. Ben öyle hönk diye kaldım tabii, kuzu kuzu teslim adresini verdim. Neyse, sonra telefonumu aldı. Pastayı 22.00 gibi teslim ettikten sonra aradı, teslim ettik dedi, ödemeyi artık yarın alırız sorun değil, tabii sizin için de uygunsa dedi. Ben yine hönk diye kaldım. Telefonu ve adresi aldıktan sonra siz yarın müsait olduğunuz saatte bizi arayın biz gelir alırız ödemeyi dedi. Ertesi gün tam bir öküz müşteriye uygun bir hareket yaparak ben unuttum aramayı öğlene kadar, ve adamlar aramadılar bile. Neyse, sonra aklım başıma geldi de öğleden sonra aradım. Sonuç olarak, işim aceleydi, saat geç olmuştu ve hiç yokuşa sürülmeden halledildi, hem de geç bir saatte, bundan sonra ben her siparişimde Liva’yı aramaz mıyım? Ararım. Müşteri memnuniyeti bu mudur, bence budur.

3 yorum:

Serendipity dedi ki...

Çukurambar'daki o koca lüx Liva'yı ben de pek sevmemiştim. Nasıl desem. Çukurambarın genelinde olan o görgüsüz havadan orada da var. Ve bir arkadaşımın salatasından kafam kadar bözek çıktı orda.tarife dikkat kafa benim kafam! Esat Liva'da çok anım var be Anıl. Arka taraftaki masada anıra anıra ağlamışlığım var... Bunun müşteri ilişkileriyle ne ilgisi var? Yok. Müşteri ilişkileri eğitimleri yapıyom ben. Örneğini kullanırım hiç affetmem!

coraline dedi ki...

anira anira aglamana bisi dememisler sidikam sakam:)bu da musteri memnuniyeti iste:)orada da guzel aglanir be

çağla dedi ki...

livada yediğim yemekten hiç tat alamayınca yediğimiz kazıkla doyalım bari diye olumsuz düşüncelere kapılmıştım livayla ilgili.

yazını okuyunca bir gıdımcık azaldı. mükemmel bir yaklaşım sergilemişler gerçekten. işiniz görülsün ödemeyi sonra alırız:) halen gözlerime inanamıyorum:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...